Farkındamısın etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Farkındamısın etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

13 Şubat 2013 Çarşamba

HAYAT İŞTE!!!


Alıntıdır....

6 Şubat 2013 Çarşamba

MUTLULUK YAŞADIĞINIZ ANDA



Mutluluk bize kendimiz kadar yakın ve bir o kadar da uzak...Benim gibi buda olsun mutlu olacağım,şuda geçsin mutlu olurum derseniz anı yaşamazsanız treni kaçırmış olursunuz...Murathan MUNGAN'ın bir yazısını paylaşmak istiyorum sizlerle...gerçekten bir çoğumuz bunu yapıyoruz....Hadi buyurun okuyun!!!
Yarın Kimseye Vaad Edilmemiştir.. Önce evlendiğimizde hayatın daha iyi olacağına inandırırız kendimizi. Evlendikten sonra, bir çocuğumuz doğduktan, hatta ardından bir tane daha olduktan sonra hayatın daha iyi olacağına inandırırız kendimizi. Sonra çocuklar yeterince büyük olmadıkları için kızar, onlar büyüyünce daha mutlu olacağımıza inanırız. Bundan sonra ergenlik dönemlerinde çocuklarla uğraşmamız gerektiği için öfkeleniriz. Kendimize, çocuklarımız bu dönemden çıkınca daha mutlu olacağımızı, yeni bir araba alınca, güzel bir tatile çıkınca, emekli olunca, yaşantımızın dört dörtlük olacağını söyleriz. Gerçek ise şu andan daha iyi bir zaman olmadığıdır. Eğer şimdi değil ise ne zaman? Hayatınız her zaman mücadelelerle dolu olacaktır. En iyisi bunu kabul edip, her ne olursa olsun mutlu olmaya karar vermektir. En sevdiğim sözlerden biri Alfred D. Souza'ya aittir. Der ki; "Uzun zamandan beridir hayatın -gerçek hayatın- başlamak üzere olduğu izlenimine kapılmıştım. Fakat her zaman yolumun üzerinde bir engel, öncelikle erişilmesi gereken bir şey, bitmemiş bir iş, hizmet edilecek zaman, ödenecek bir borç oldu. Sonra hayat başlayacaktı. Sonunda anladım ki bu engeller benim hayatımdı." Bu görüş açısı, mutluluğa giden bir yol olmadığını gösterdi. Mutluluk yoldur. Öyleyse sahip olduğunuz her anın kıymetini bilin ve mutluluğu, Vaktinizi harcayacak kadar özel biriyle paylaştığınız için ona daha fazla değer verin. Unutmayın, zaman hiç kimse için beklemez. Öyleyse, Okulu bitirene kadar, 100 milyar kazanana kadar, Çocuklarınız olana kadar, Çocuklarınız evden ayrılana kadar, İşe başlayana kadar, Evlenene kadar, Cuma gecesine kadar, Pazar sabahına kadar, Yeni bir araba, yada ev alana kadar, Borçları ödeyene kadar, İlkbahara kadar, Yaza kadar, Sonbahara kadar, Kışa kadar, Maaş gününe kadar, Şarkınız söylenene kadar, Emekli olana kadar, Ölene kadar....


MUTLU OLMAK İÇİN İÇİNDE BULUNDUĞUNUZ "AN" DAN DAHA İYİ BİR ZAMAN OLDUĞUNA KARAR VERMEK İÇİN BEKLEMEKTEN VAZGEÇİN. MUTLULUK BİR VARIŞ DEĞİL, BİR YOLCULUKTUR. PEK ÇOKLARI MUTLULUĞU İNSANDAN DAHA YÜKSEKTE ARARLAR, BAZILARI DA DAHA ALÇAKTA. OYSA MUTLULUK İNSANIN BOYU HİZASINDADIR Unutmayın "YARIN KİMSEYE VAAD EDİLMEMİŞTİR"
MURATHAN MUNGAN

4 Şubat 2013 Pazartesi

KENDİ AYDINLIĞIN SENİN İÇİNDE




Kaçırma gözlerini hayattan. Hep hayatın içinde olsun bakışların. Hep kendi içinde. Baktığın kadar varsın bu hayatta. Hatta sadece bakmakla da yetinme. Görmen de lazım. Görüp de bilmen, bilip de sevmen lazım. Hayatı kendi içinde, kendini hayatın içinde. Bir nefeslik molaları çok görme kendine. Arada bir karanlıkta kalsa da bir yanın, sakın pes etme..! Çekil kendi kabuğuna bir süre. Sadece içine bak. Kendi aydınlığın senin içinde. Ara ve bul..! Gerçeğin düşlerle bölünmesine, düşlerin gerçeğin altında ezilmesine izin verme.(Alıntıdır)...

30 Ocak 2013 Çarşamba

RUHUMLA SEVERİM


MEVLANA DER KI; Sonsuz bir karanlığın içinden doğdum. Işığı gördüm, korktum. Ağladım. Zamanla ışıkta yaşamayı öğrendim. Karanlığı gördüm, korktum. Gün geldi sonsuz karanlığa uğurladım sevdiklerimi... Ağladım. Yaşamayı öğrendim. Doğumun, hayatın bitmeye başladığı an olduğunu; aradaki bölümün, ölümden çalınan zamanlar olduğunu öğrendim. Zamanı öğrendim. Yarıştım onunla... Zamanla yarışılmayacağını, zamanla barışılacağını, zamanla öğrendim... İnsanı öğrendim. Sonra insanların içinde iyiler ve kötüler olduğunu... Sonra da her insanin içinde iyilik ve kötülük bulunduğunu öğrendim. Sevmeyi öğrendim. Sonra güvenmeyi... Sonra da güvenin sevgiden daha kalıcı olduğunu, sevginin güvenin sağlam zemini üzerine kurulduğunu öğrendim. İnsan tenini öğrendim. Sonra tenin altında bir ruh bulunduğunu... Sonra da ruhun aslında tenin üstünde olduğunu öğrendim. Evreni öğrendim. Sonra evreni aydınlatmanın yollarını öğrendim. Sonunda evreni aydınlatabilmek için önce çevreni aydınlatabilmek Gerektiğini öğrendim. Ekmeği öğrendim. Sonra barış için ekmeğin bolca üretilmesi gerektiğini. Sonra da ekmeği hakça üleşmenin, bolca üretmek kadar önemli olduğunu öğrendim. Okumayı öğrendim. Kendime yazıyı öğrettim sonra... Ve bir süre sonra yazı, kendimi öğretti bana... Gitmeyi öğrendim. Sonra dayanamayıp dönmeyi... Daha da sonra kendime rağmen gitmeyi... Dünyaya tek başına meydan okumayı öğrendim genç yasta... Sonra kalabalıklarla birlikte yürümek gerektiği fikrine vardım. Sonra da asil yürüyüşün kalabalıklara karşı olması gerektiğine vardım. Düşünmeyi öğrendim. Sonra kalıplar içinde düşünmeyi öğrendim. Sonra sağlıklı düşünmenin kalıpları yıkarak düşünmek olduğunu öğrendim. Namusun önemini öğrendim evde... Sonra yoksundan namus beklemenin namussuzluk olduğunu; gerçek namusun, günah elinin altındayken, günaha el sürmemek olduğunu öğrendim. Gerçeği öğrendim bir gün... Ve gerçeğin acı olduğunu... Sonra dozunda acının, yemeğe olduğu kadar hayata da “lezzet” kattığını öğrendim. Her canlının ölümü tadacağını, ama sadece bazılarının hayatı tadacağını öğrendim. Ben dostlarımı ne kalbimle nede aklımla severim. Olur ya ... Kalp durur ... Akıl unutur ... Ben dostlarımı ruhumla severim. O ne durur, ne de unutur ...

28 Ocak 2013 Pazartesi

KENDİME ÖĞÜTLER

Manolya dokunulmadan sevilen tek çiçektir....Neden mi ? Ağaçtadır çünkü çokkkkk yüksekte...ulaşılmaz,beğenilir ama dokunulmaz...emek ister dokunmaya,uğraş ister... uzaktan sevmek güzeldir onu ,dokunmadan,gönülden....ben bilmezdim manolyanın böyle ağaçta yetiştiğini taki görene kadar,kokusunu duyana kadar....Kıymetlidir kendince ta ki birisi ağaca çıkıp onu kırana kadar...
Bende çok kırılganım,manolya kadar...Manolya kadar hassas ,manolya kadar ulaşılmaz  ve belki de anlaşılmaz...Yorgun bir hayat savaşçısıyım,duygusal ve hassas...İnatçıyım burcum boğa kadar inatçı...Yükselenim terazi kadar titiz ve detaycı...O yüzdendir hayata fazlasıyla takılışım,ince ince sızlanışım....Halbuki akışına bırakacak kadar sabrım olsa hayatı ,ayrıntılarda gizli olanı açığa vurmayacağım...Kendime değer vermeye çalışacağım belki,değerlisin sen kendine,etrafındakilere ve sevdiklerine diyebileceğim...Değer vermezsen sen kendine hiç kimse vermeyecektir ,beklesende,ümit etsende...Sessizce üzülmeye devam ederken haberi olmayacaktır kimsenin,...,kimse yüreğinin sesini dinlemeyecektir...Hayat böyledir işte , almasını ,istemesini bilmeyene vermez...Sen istemesini bileceksin,inadını kıracaksın,gururu bir kenara bırakacaksın ve yılmadan,yorulmadan mücadele edeceksin...Göreceksin ki daha mutlu olmuşsun,daha rahat...nefes alışın bile değişmiş ,havanın kokusu bile...Kafanı eğmeden yürü,kaldır ve bak gökyüzüne ve etrafına,görerek bak,kendine pay çıkar...Nice zor durumda olanları gör ,senin sıkıntının ,anlamsız inadının , yersiz gururunun ne kadar boş olduğunu anla,anlamaya çalış....Şükret! Elindekilere,sağlığına şükret!Her zamanki gibi tedavi et kendini,düşsende kalk...Yıkılmadım,ayaktayım,dertlerimle başbaşayım ama başedebilirim de!....Evet başedebilirsin ve başetmelisin sonuna kadar,seni sevenlerin hatrına ölene kadar!!!!

22 Ocak 2013 Salı

YÜREĞİMDEN DÖKÜLENLER


İnsan bazan duygularını düşüncelerini sıkıntılarını açıkça dile getiremez,çekinir...
Bilir ki herşey dilde başlar ve dilde son bulur.Diline hakim olmaya çalışır,en azından olmak ister ama birde bakmışsınız ki dili çalışmasa da eli çalışmış yüreğinden diline, dilinden de  eline  dökülmüş söylemek istedikleri...Dökülmesi de gerekir aslında kendi kendine konuşmasından daha iyidir...Biriktikçe hastalık yapacaktır çünkü.Biriktirmek sabır işi , bir sanat bence,her anlamda biriktirmek.
Duygu biriktirmek,söz biriktirmek,laf biriktirmek,para biriktirmek.Susmak,susabilmek."Yakana dahi söyleyemeyeceğin sırların olsun"... kendine ait sırlar...eşinle,çocuğunla dahi paylaşma,sadece kendinle...Başkalarının sırlarını da  sakla,sakla ki güvenilir olduğun bilinsin...Kimse bilmese de sen bil..." bak ben nasıl sır saklarım" de kendi kendine.Sırrını sakladığın dostun olmaktan çıksa da sakla,mezara kadar götür,götür ki haktan da mükafatını alasın...İşin diğer yüzü tabi bu başkalarının sırrını saklama işi.Kendi sırlarını saklamak elinde..."Söylersin derdini bir dostuna oda gider söyler dostuna,dostunun dostu vardır oda söyler dostuna"demiş atalarımız...Ne güzel söylemişler...Tecrübe ve yaşanmışlıklarla elde edilecek bir sanattır bunlar...Gençlik yıllarında düşünmeden hareket ettiğinde başına gelenlerden edindiğin tecrübe, olgunluk döneminde düşünerek hareket etme özelliğini kazandırır sana ....
Bilgi birikimidir, uygulamalı kazanılan gerektiğinde paylaşılan...Paylaşamadıkları da vardır tabiii...Onun dozajını ayarlamak kişisel bir hal alır...Ne kadar paylaşacağınız,neler söyleyeceğiniz,söyleme şekliniz size aittir...Aslında yaşananlardan çıkan görüntü sır olmaktan çıkar...etraftakiler görürler ama görebildikleri kadarını görürler...sorduklarında açıklarsan , anlatırsan a dan z ye işte o zaman yüreğini açmışsındır,geriye dönüşü yoktur...Paylaştığından çok paylaştığın kişi daha bir önem kazanır o zaman...Anında yeni bir haber duyduğu için koşarak ilgilisine ulaştıracak birisi mi,yoksa ne kadar sıkışsa da saklayıp,öğüt verir tarzda sizi düşünerek karşıdakine izah verecek birisi mi? Bunu seçmek de size kalmış...Ama yine de tecrübeyle sabitlenecek tabiii...Kişi seçme ,arkadaş seçme,dost seçme zor zanaattir...İyi seçeceksin dostunu,çookkk iyi...Herkes arkadaştır ama herkes dostun olamaz...Hele bu devirde dost bulmak imkansız gibi bir şey...Dost biriktirmeli insan hayatında , sabırla işlemeli...Dost olmalı insan kendinden verebilmeli...Karşılık beklememeli yeri geldiğinde güvenmeli dostuna,arkasında bir dağ varmış gibi...Aramadığında kırılmamalı elbet fırsatını bulsaydı arardı demeli...Serbest bırakmalı sizi sıkmamalı...Size rahat dolaşma alanı bırakmalı yüreğinde...Eleştirmeli de sıkmadan,doğruları söylemeli incitmeden...Karşılıklı olmalı bu davranış...
     Ben sanmıyorum ki kişi eleştirilmesin!Anne kızı,baba oğulu,eş eşi,evlat ana babayı ,komşu komşuyu ,dost dostu,arkadaş arkadaşı eleştirir durur...Olmalıdır da hiç kimse mükemmel değildir...Eleştirinin dozajı dır önemli olan ve de eleştiriyi kiminle paylaştığınız...Kötü olan bir huyu değiştirmektir amaç,yanlış yapılan bir hatayı düzeltmek,iyi niyetle yaklaşıp,olayları güzelleştirmek...Hayatı yaşanabilir bir hale getirmektir,zorlaştırmak değil...Bencil olmak yanlıştır bu noktada...Kendi hatalarınızı da beraberinde görerek hareket etmek gerekir...Fikirler farklı,yönler farklı olabilir...Bir noktada birleşmedikçe dostluk olmaz,sıkıntınızda başınızı yaslayacağınız bir omuz olmaz...Bu omuz bir arkadaşınız veya eşiniz olabilir...En güzel dost eşinizdir aslında,gıpta ile bakarım eşi ile dost olabilenlere...Ama birde hemcinsiniz den dostunuz olacak yeri geldiğinde eşinizi eleştireceğiniz...Ne demiş ozan;

-Dost dost diye nicesine sarıldım.
-Düşman belli değil, dost belli değil...

Bir başka görüş de şöyledir;
"ANADAN BAŞKA YAR OLMAZ" diye.

              İşte ben bu bir başka görüşten yanayım...
                       Sevgi ve Muhabbet İle....