düşündürenler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
düşündürenler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

23 Temmuz 2019 Salı

YALAN DÜNYA


Çok fazla da anlam yüklemeyin dünyaya.
Yarısı şükür, yarısı sabır.
Yarısı teselli, yarısı kahır.
Kimseyi de bilmeden yargılamayın, herkesin derdi kendine ağır.
Anlatmak ve anlaşılmak için de fazla yormayın kendinizi;
insanların yarısı samimiyetsiz, diğer yarısı size sağır.
Ve unutmayın asla, ne kadar zorlarsanız zorlayın, sonuçta her şey olacağına varır...!

UğurGökbulut..
ALINTIDIR

13 Eylül 2018 Perşembe

İÇİMİZDEKİ ŞEYTAN


Sabahattin ALİ 'nin 1940 da yayınlanan en güzel eseri ...


En anlamlı sayfası bence...
Yüksek insan dışına değil,içine kıymet verendir...

28 Ocak 2018 Pazar

ÇOCUKLARIMIZI KENDİMİZ İÇİN YÖNLENDİRMEYELİM...

 Maviannenin paylaşımına yaptığım yorumun düşüncelerimi yansıttığını ve birkaç gündür arkadaşlarımla da tartıştığım konuya ışık tutttuğunu bildiğimden bende aynı konu için yazdım....
Mavianne ;çok sevdiğim takdir ettiğim ve hep takibinde olduğum güzel kadın...Çevre Mühendisi ve aynı zamanda çok yönlü bir yazar,anne...Bugünkü paylaşımı burada

Onun paylaşımındaki şiir  Halil CİBRAN 'ın şiiri...

Çocuklarınız sizin çocuklarınız değil,
Onlar kendi yolunu izleyen Hayat'ın oğulları ve kızları.
Sizin aracılığınızla geldiler ama sizden gelmediler
Ve sizinle birlikte olsalar da sizin değiller.
Onlara sevginizi verebilirsiniz,düşüncelerinizi değil.
Çünkü onların da kendi düşünceleri vardır.
Bedenlerini tutabilirsiniz,ruhlarını değil.
Çünkü ruhları yarındadır,
Siz ise yarını düşlerinizde bile göremezsiniz.
Siz onlar gibi olmaya çalışabilirsiniz ama sakın onları
Kendiniz gibi olmaya zorlamayın.
Çünkü hayat geriye dönmez,dünle de bir alışverişi yoktur.
Siz yaysınız,çocuklarınız ise sizden çok ilerilere atılmış oklar.
Okçu,sonsuzluk yolundaki hedefi görür
Ve o yüce gücü ile yayı eğerek okun uzaklara uçmasını sağlar.
Okçunun önünde kıvançla eğilin
Çünkü okçu,uzaklara giden oku sevdiği kadar
Başını dimdik tutarak kalan yayı da sever

HALİL CİBRAN

Ve benim Mavi annenin paylaşımına yaptığım yorum;
"Çok doğru sonuna kadar katılıyorum...Hele ben olmasaydım sen olmazdın,ben sana baktım büyüttüm sende bana bakacaksın diyen ana babalara çok kızıyorum...Çünkü sen kendi zevkin için çocuk doğurdun,çocuk sevgisini tatmak onunla eğlenmek,kendini isbat etmek istedin! Peki o çocuk doğmak istedi mi? HAYIR....O halde çocuklarımıza sahip çıkalım yanlarında olalım ama hiçbir zaman bize bağımlı olmalarını bizim için yaşamalarını istemeyelim...Dünya devri daim...Biz evlendik çocuk sahibi olduk o duyguları tattık,şimdi sıra çocuklarımızda deyip saygı duyalım ve sevgiyle yaklaşalım...Elbette ihtiyacımız olduğunda onlarda bizim yanımızda olacaklardır ama lütfen bu olayı bir zorunluluk haline getirmeyelim ve dua edelim....Sevgilerimle"....

3 Ağustos 2017 Perşembe

OD-İSKENDER PALA

"BİZ BU İLDEN GİDER OLDUK,KALANLARA SELAM OLSUN...."
BİZİM YUNUS-DERVİŞ YUNUS-YUNUS EMRE 

İskender PALA'nın çok güzel bir eseri olan OD'u okuyorum...
Başka bir duygu.başka bir alem...

29 Aralık 2016 Perşembe

LEPTİN HORMONU



Leptin Hormonu Ne Zaman Devreye Girer

Leptin hormonu ne zaman devreye girer, Leptin hormonu vücutta yağları yakan ve iştahın kapanmasına sebep olan bir hormondur. Aynı zamanda vücuttaki diğer hormonların işleyişini idare eder. Vücutta tiroit hormonlarına, pankreasa, seks ve stres hormonlarına emreden özelliği bulunmaktadır. İnsanlar ağızlarına bir besin maddesi koyduklarında hemen kan şekeri yükselir. Kan şekerinin yükselmesi aynı zamanda insülin hormonunun yükselmesi demektir. Bundan 2 saat sonra da insülin hormonunda düşme olur. Bu süreçte vücutta olan şeker enerjiye dönüştürülür. 2 saat sonra ise glukagon hormonu depo edilen şekeri enerjiye dönüştürmeye başlar. Bu işlemlerin ardından Leptin hormonu devreye girmektedir. Bu süreçte vücutta yağ yakılmaya başlanır. Artık depo edilen yağlar yakılarak enerjiye çevrilir. Yani 4 saatlik aralıklarla yemek yenirse metabolik açıdan yağların yakılma süreci başlamış olur ve devamında da yakılmaya devam eder. Bu yüzden insanlar sık yemek yediklerinde sürekli olarak insülin salgılanır, bunun devamında vücutta insülin direnci oluşmaya başlar. Bu yüzden insanların çoğu kilo vermekte zorlanır. Hatta az yemek yeseler bile kilo vermez hale gelirler.

Leptin hormonunun devreye girmesi ne zaman olur?

Leptin hormonunun işleyişi hakkında sizlere yukarda bilgi verdik. Bu hormonun salgılanması için 2 koşulun meydana gelmesi gerekir. Leptin hormonu yediğiniz her lokmadan sonraki 4. saatte salgılanmaya başlar. Hormonun yağ yakımı için devreye girmesi dört saat sonra olur. Bu sürede sakız bile çiğnememeniz gerekir. Böylece Leptin hormonu vücut depolarına girerek, yağları yakar ve ihtiyacınız olan enerjiyi sizlere sağlar. Bu durum uzmanların sıkça dile getirdiği az ve sık yeme kuralının tam tersidir. Gerçekten az ve sık yeme çoğu insülin direnci hastalarının ana sebebidir. Bu kısa sürede kan şekeri hızla tavan yapmakta ve ardından hızlı bir şekilde düşmektedir. Böyle açlık hissedilmesi de Leptin hormonu salgılanmasına engel olmaktadır. Önemli olan konu 4 saat sonra Leptin hormonu salgılanmasını başlatabilmek ve bu salgılanmanın mümkün olduğu kadar uzun tutulmasını sağlamaktır.

Acıkma hissi olduğunda, herhangi bir şey yenmediği takdirde, vücut bunu kıtlık gibi algılamakta ve enerjiye dönüştürülmesi gereken yağları yakmamakta, bunları tasarruflu bir şekilde kullanmaya başlar. Çünkü hedefi kıtlık durumunda daha uzun süre hayatta kalmayı başarmaktır. Bu yüzden kilo vermek isteyenlerin aç durumda uzun süre kalması kilo vermelerine olumsuz etki yapar. Ancak uzun süre tok hissiyle herhangi bir şey yemeden kalırsanız, salgılan Leptin hormonu sayesinde vücuttaki depolarda bulunan yağlar yakılabilir. Bu yüzden öğünlerde yeteri kadar yiyecek yenmeli ve 4 saat sonra Leptin hormonunun devreye girmesi sağlamalıdır.ALINTIDIR

     Hormonlarla ilgili bilgi almak için tıkkkkkkk

Ve Selahattin DÖNMEZ den diyet önerisi...

12 Aralık 2016 Pazartesi

HURMANIN SAĞLIĞA FAYDALARI



Hurmanın Faydaları Saymakla Bitmiyor...
Araştırdım Bakın Nelere Faydalıymış Sizlerde Okuyun...

Hurma ülkemizde sadece Akdeniz iklimi olan bölgelerde yetişen ve yeterli gelmediği için dışarıdan getirilerek satışa sunulan oldukça faydalı bir besindir. Hurmanın içinde; şeker, protein, lif, C, B1, B2, A vitaminleri, ayrıca, 15 çeşit mineral bulunur. Peygamber efendimiz zamanından beri Müslümanların meyvesi olarak bilinen hurma, özellikle ramazan ayında daha fazla tüketilir. Zengin içeriği sayesinde ramazan ayında oruç tutmaya bağlı olarak oluşan besin eksiğini büyük ölçüde gidermektedir. Aslında her zaman tüketilmesi gereken hurma diş hastalıkları ve kanser de dâhil birçok hastalık ile mücadelede oldukça aktif görev alır. Hamile kadınların hurma tüketmesi önerilir. Bebeğin sağlıklı gelişimi için önerilen hurma, ayrıca doğumdan sonra anne sütünü artırmakta da oldukça etkilidir.

Hurma Kanser Oluşumunu Önler

Hurmanın içinde fazla bulunan lifin, kolon kanseri, bağırsak kanseri, göğüs kanseri gibi kanser türleri üzerinde etkileri büyüktür. Yapılan araştırmalar, hurmayı çok fazla tüketen Arapların, kansere yakalanma oranının, diğer toplumlara göre daha düşük olduğunu kanıtlamıştır. Kanser gibi hastalıklardan korunmak için her gün 3-4 adet hurma tüketilmesi önerilir. Hurmanın içinde yoğun miktarda bulunan magnezyum, kanser oluşumunu önler.

Hurmanın Hafıza Üzerindeki Etkileri

Hurmanın içerisinde bulunan fosfor, Beyin sağlığı üzerinde oldukça etkilidir. Özellikle unutkanlık problemi olanların, bol miktarda hurma tüketmesi önerilir. Beyni dinlendirir ve hafıza problemlerini giderir. Bu sebeple hesap kitap işi ile ilgilenenlere hurma tüketmesi önerilmektedir.

Hurmanın Sinir Sistemi Üzerinde Etkileri

Hurmanın içinde bol miktarda bulunan; B1 ve B2 vitaminleri sinir sistemini güçlendirerek, beynin dinlenmesini sağlar. Özellikle gece uykusuzluğu yaşayanların, her gece yatmadan hemen önce 2 adet hurma yemesi tavsiye edilir. Böylece sabaha kadar daha rahat uyumak mümkün olur.


Hurmanın Göz Sağlığı Üzerindeki Etkileri

Hurmanın içinde bulunan A vitamini; göz sağlığı için oldukça etkilidir. Gece körlüğü yaşayanların, görme bozukluğu olanların hurma yemesi tavsiye edilir. Ayrıca gözleri parlatarak, göz sinirlerinin kuvvetlenmesinde etkilidir. Fakat her besin gibi hurmadan da fayda görmek için, yeteri kadar tüketmek gerekir. Fazla tüketilen hurma farklı problemlere yol açacaktır.


Hurmanın Göğüs Sağlığında Etkileri

Hurma; balgamlı veya kuru öksürüğün tedavisinde yoğun olarak tüketilir. Boğazı yumuşatarak, nefes daralmasını önleyecektir. Öksürük tedavisi amacı ile günde üç defa hurma tüketilmesi önerilir. Özellikle sıcak su beraberinde tüketilen hurma, öksürük krizinde oldukça etkilidir.

Hurmanın Tansiyon Hastalıkları Üzerindeki Etkileri

Hurma; kan damarlarını temizleyerek, tansiyonu dengeler, Ayrıca damar sertliğini engellediği bilinmektedir. Bu hastalıklardan korunmak için düzenli olarak günde üç adet hurma tüketilmesi önerilir. Yapılan araştırmalar neticesinde kolesterolü dengelediği de kanıtlanmıştır. Arapların fazla oranda yediği yağ, hurma sayesindedengelenmekte ve kolesterol hastalıklarına yol açmamaktadır.

Hurmanın Mide Ve Bağırsak Sisteminde Etkileri

Mide hastalıklarına veya bağırsak hastalıklarına bağlı oluşan ishal ve kusmalardan sonra tüketilen hurma, vücudun kaybettiği suyu anında geri verecektir. Ayrıca aç karnına yenilen 3-4 adet hurma, bağırsaklarda oluşan bakterileri de kısa süre içinde yok eder.

Hurma Çekirdeği

Hurmanın kendisi gibi çekirdeği de oldukça fazla kullanım alanın sahiptir. Hurma çekirdeğinde çeşitli doğum kontrol hapları yapıldığı bilinmektedir. Gelecekte prostat kanseri için ve böbrek taşları için ilaç yapılama aşamasındadır. Hurmanın çekirdeği halen birçok araştırmaya konu olmaktadır. Ayrıca oldukça besleyici olan hurma çekirdeğinden hayvan yemi de yapılmaktadır. Hurmanın cinsi ve kalitesi genellikle çekirdeğinin şekline bakılarak belirlenir. Hurma çekirdeği ile kirpik uzatmak ta mümkündür. Kaliteli bir hurmanın çekirdeği yakılmalı ve kirpiklerin diplerine sürülmelidir. Kirpikleri uzatarak gözlerde oluşan çapaklanmaların önüne geçecektir.

20 Mart 2016 Pazar

EDEBİYAT TARİHİMİZİN KADINLARI-NEZİHE MUHİDDİN


Nezihe Muhiddin Tepedelengil (1898, İstanbul – 10 Şubat 1958, İstanbul), Osmanlı- Türk düşünür, eylemci, gazeteci, yazar, kadın hakları savunucusu .
20. yüzyıl’da Osmanlı Devleti’nde kadını toplum yaşamına dahil etme, cumhuriyet rejiminin ilanından sonraysa kadınların siyasal haklarının tanınmasını sağlama için mücadele etmiş bir kadın hareketi öncüsüdür. Henüz Cumhuriyet Halk Fırkası bile kurulmadan Kadınlar Halk Fırkası (KHF) adlı siyasi partinin kuruluş çalışmalarını tamamlayarak Türkiye’deki ilk siyasal partinin kurucusu olmuştur.

20 roman, 300 kadar öykü, piyes, senaryo, operet kaleme almış bir yazardır.

1889 yılında İstanbul’da Kandilli’de Zehra Hanım ile savcı ve ceza hâkimi Muhiddin Bey'in kızı olarak dünyaya geldi. Evde özel öğrenim gördü. Farsça, Arapça, Almanca, Fransızca öğrendi. İlk gençlik yıllarından itibaren siyasi ve sosyal konulara, kadınlık durumuna duyarlı birisi olarak yetişti. Dayısının kızı Nakiye Hanım ile annesinin edebiyat ve toplumsal sorunlar üzerine yaptıkları tartışmalar, Nakiye Hanım'ın evde düzenlediği toplantılar, ilerideki düşüncelerinin ilk tohumlarını atmıştır.

1909 yılında Maarif Nezareti'nin sınavının kazanıp Kız İdadi Mektebi'nde fen dersi öğretmeni olarak çalışmaya başladı. Aynı okulda ders veren Halide Edib'le, Muallim Nakiye Hanım ve bir okulda müdürlük yapan olan Şükûfe Nihal ile bu ortamda tanıştı.. İttihat ve Terakki Kız Sanayi Mektebi’ne müdürlük yaptı; jimnastik, lisan, piyano, biçki-dikiş derslerinin öğretmenliğini üstlendi. Daha sonra Selçuk Hatun Sultanisi, Kız Hayat Mektebi ve İzmir Hilal Sultanisi müdürlüklerinde bulundu. Savaş zamanı okulunu dikimevine dönüştürdü, İlk Tedavi Hastanesi’nde öğrencileriyle birlikte hastabakıcılık yaptı.

Okul dışında, kadın hakları için yürüttüğü faaliyetlere ara vermeden devam etti. Çalışma hayatına başladığı yıl Sabah, İkdam gibi gazetelerde sosyoloji, pedagoji, psikoloji konularında ilk makaleleri yayımlanmaya başladı.

İlk evliliğini Muhlis Bey ile yaptı. Kısa süren bu evliliğin ardından belediye şirketler komiseri Memduh Tepedelengil ile yaptığı ikinci evliliğinden ise Malik adında bir oğlu oldu. Edebi yaşamı boyunca ikinci evliliğinin soyadını değil, babasının soyadı olan Muhiddin'i kullandı.

Bu sırada kendini edebiyata veren Nezihe Muhiddin, kadınların sorunlarını işleyen, evliliklerde erkeklerin tutumlarını eleştiren romanlar yazdı. İlk romanı "Şebâb-ı Tebah" (Kaybolan Gençlik) 1911 yılında yayımlanmıştı. Hayatı boyunca 20 roman, 300 kadar öykü, piyes, operet, senaryo kaleme aldı. Goethe ve Edgar Allen Poe gibi dünya yazarlarından çeviriler yaptı.

1913'te bir hayır kurumu olan “Türk Hanımları Esirgeme Derneği”'nin kuruluşunda yer aldı ve ilk yıllarda derneğin sekreterliğini üstlendi. Aynı dönemde Osmanlı donanmasını desteklemek için kurulan Donanma Cemiyeti’nin Kadınlar Şubesinin de kurucuları arasında yer aldı.[4] Ancak hayır işleri ile uğraşırken bir yandan da kafasındaki esas mesele, kadınların siyasi hayata katılması ve birliği idi.

İstanbul’un işgalinin ardından toplanan Milli Kongre’nin delegeleri arasında yer aldı.


Kadınlar Halk Fırkası:
1923 yılında henüz cumhuriyet ilan edilmemişken Nezihe Muhiddin ve on üç kadın arkadaşı, kadınların siyasi hakları için bir kadın şurası toplamaya karar verdiklerini açıkladı.[4] Hazırlıkları Nezihe Muhiddin'in evinde süren şura, 15 Haziran 1923'te Darülfünun Konferans Salonu'nda gerçekleşti. Şura'da Kadınlar Halk Fırkası adıyla siyasi bir parti kurma kararı alındı. Partinin programı basında yer aldı. Nezihe Hanım'ın kuruluşuna önderlik ettiği parti, henüz Cumhuriyet Halk Fırkası bile kurulmadan kuruluş çalışmalarını tamamlayıp kuruluş dilekçesini vererek Cumhuriyet tarihinin ilk siyasal partisi oldu. Ne var ki kuruluş dilekçesine sekiz ay sonra ret yanıtı geldi. “1909 tarihli seçim kanuna göre kadınların siyasi temsilinin mümkün olmadığı” gerekçesiyle parti kuruluşu için valilik tarafından faaliyet izni verilmemişti. Kadınlar Halk Fırkası, “Türk Kadınlar Birliği” adlı derneğe dönüştü.

Türk Kadınlar Birliği:
Amacı "kadınlığı düşünsel ve sosyal alanlarda yükselterek modern ve olgun bir düzeye eriştirmek" olan[7] Türk kadınlar Birliği'nin başkanlığını Nezihe Muhiddin üstlendi. 1924'te cebinden koyduğu para ile “Türk Kadın Yolu” dergisini kurdu. Sahibi ve Genel Yayın Yönetmeni olduğu dergi 18 sayı çıktı; kadınların siyasal taleplerinin duyurulması için yayın yaptı.

1925 yılında henüz kadınların siyasal haklarının tanınmamış olmasına rağmen Türk Kadınlar Birliği tarafından Nezihe Muhiddin, Halide Edip ile birlikte milletvekilliği için aday gösterildi. Amaç, seçimler sırasında konuyu gündeme getirerek kamuoyunu ve Büyük Millet Meclisi’ni kadınlara oy verme hakkı için etkilemekti.[8]. Fakat adaylıkları Cumhuriyet Halk Fırkası tarafından reddedildi.[9]. O sırada devam eden Şeyh Said İsyanı kadınların siyasi taleplerine kulak tıkamak için yeni bir bahane oldu.
1927 seçimleri:
25 Mart 1927 günü Türk Kadınlar Birliği’nin merkezinde toplanan kongrede Nezihe Muhiddin’e karşı bir muhalefet başlamıştı. Üyelerden birkaçı basına, CHF’ye, Valiliğe ve Emniyet’e mektup yazarak Nezihe Muhiddin’in yolsuzluk yaptığını, kongrede seçimlerde yapılan usulsüzlükler nedeniyle Kadınlar Birliği’nin gayrikanuni ilan edilmesi gerektiğini iddia ettiler. Ancak Nezihe Muhiddin hemen bir basın toplantısı düzenleyerek bütün iddiaları reddetti. Yeni program valilikçe onaylandı, yolsuzluk iddiaları da asılsız çıktı. 1927 seçimleri için çalışma başladı.

Nezihe Muhiddin'in Kadınlar Birliği tarafından kamuoyuna adaylığı açıklanan dört adaydan birisi oldu. Alınan olumsuz tepkiler üzerine Birlik, Temmuz ayında aday göstermekten vazgeçtiklerini açıkladı ancak seçme ve seçilme hakkı için kampanya temmuz ayı boyunca sürdürüldü.

Ağustos ayında valilik, cemiyet merkezinin polis tarafından aranması için emir çıkardı ve vilayetin suçlamasına cemiyetin içinde muhaliflerin de katılmasıyla Nezihe Muhiddin için yolsuzluk iddiaları yeniden gündeme geldi. 26 Eylül 1927 tarihli Kongre’de Saime Hanım birliğin yeni başkanı olarak seçildi ve Nezihe Muhiddin, birlikten ihraç edildi.
Sonraki yılları


Valilik ve Türk Kadınlar Birliği tarafından birbiri ardına açılan yolsuzluk, sahtekarlık davalarından 1929 yılındaki Af Kanunu ile kurtulabildi. Kişisel itibarı zedelenen Muhiddin, bir suskunluk dönemine girdi. Evinde yakın dostlarıyla aylık çay toplantıları yapmayı sürdürdü. Geçimini öğretmenlik yaparak, roman yazarak kazandı. 1929'da Gazi Osmanpaşa Erkek Orta Mektebi'ne tayin edildi ve bu okuldan emekliye ayrıldı

5 Aralık 1934 günü Meclis kadınlara seçme ve seçilme hakkını veren kanun değişikliğini kabul edildiğinde Nezihe Muhiddin, seçme ve seçilme hakkının verilmesinden sonra 1935’teki ilk seçimde İstanbul’dan bağımsız aday oldu

1958 yılında İstanbul’da bir akıl hastanesinde hayatı kaybetti.


Eserleri



Şebab-i Tebah (1911)
Benliğim Benimdir (1929)
Türk Kadını (1931)
Güzellik Kraliçesi (1933)
İstanbul'da Bir Landru (1934)
Bozkurt (1934)
Ateş Böcekleri (1936)
Bir Aşk Böyle Bitti (1939)
Avere Kadın (1943)

Bir Yaz Gecesiydi (1943)
Çıngıraklı Yılan (1943)
Çıplak Model (1943)
İzmir Çocuğu (1943)
Kalbim Senindir (1943)
Gene Geleceksin (1944)
Sabah Oluyor (1944)
Sus Kalbim Sus (1944)
Vikipediadan Alıntıdır...

18 Mart 2016 Cuma

EDEBİYAT TARİHİMİZİN KADINLARI-FATMA ALİYE HANIM (ALİYE TOPUZ)

 

Fatma Aliye Hanım Türk edebiyatının ilk kadın romancısı olarak tanınır.

9 Ekim 1862'de İstanbul'da doğdu. Tarihçi Ahmed Cevdet Paşa'nın kızıdır. Fransızca ve Arapça dersleri aldı; matematik, hukuk, Arap tarihi ve felsefesi okudu. 1879'da Faik Paşa ile evlendi.
Edebi yaşantısına 1889'da George Ohnet'in Volonte adlı romanınıMeram adıyla çevirerek başladı. Bu romanı "Bir Hanım" imzasıyla çevirmiştir. Fatma Aliye'nin bu çabası Ahmed Midhat tarafından Tercüman-ı Hakikat gazetesinde övüldü. Daha sonra yapıtlarında "Mütercime-i Meram" takma adını kullandı. 1892 yılında ilk romanı olan Muhadarat'ı yazdı. Bu romanında bir kadının ilk aşkını unutamayacağı inancını çürütmeye çalışır. Romanlarında çoğunlukla duygusal aşk temalarını işler.

1914 yılında yazdığı Ahmed Cevdet Paşa ve Zamanı son yapıtıdır. bu romanında Meşrutiyet sonrası siyasal yaşamı ortaya koymayı amaçlamıştır. Fatma Aliye 13 Temmuz 1936 tarihinde İstanbul'da vefat etti.
Diğer Önemli Yapıtları
Roman: Ref'et (1898), Udi (1899), Enin (1910).
Yaşamöyküsü ve tarih alınındaki yapıtları: Namdaran-ı Zenan-ı İslamıyan (Ünlü İslam Kadınları) (1892), Teracüm-i Ahval-ı Felasife (Felsefecilerin Yaşamları) (1900).
Ayrıca Fatma Aliye üzerine Ahmed Midhat'ın Fatma Aliye Hanım yahud Bir Muharrire-i Osmaniye'nin Neşeti (1893) adlı bir incelemesi vardır.


17 Mart 2016 Perşembe

EDEBİYAT TARİHİMİZİN KADINLARI-HALİDE EDİP ADIVAR

Yeni Bir Yazı Dizisine Başlıyorum...
EDEBİYAT TARİHİMİZİN KADINLARI....
Kadın evlat,kadın eş,kadın anne,kadın herşey...
Bende özellikle edbiyat alanında eserler bırakmış ünlü kadın yazarlarımızı hatırlamak istedim ve de hatırlatmak...İlk Durağımız Halide Edip Adıvar...
Halide Edip Adıvar, çok yönlü kişiliği ile edebiyat dünyamızda yer edinmiştir. Adıvar, öğretmenliğin, müfettişliğin yanı sıra iyi bir hatip olmasıyla da dikkatleri üzerine çekmiştir. Sultan Ahmet Meydanı’nda İzmir’in işgalini protesto mitinginde yaptığı etkili konuşma, Kurtuluş Savaşı’nda önce on başı sonra üst çavuş olarak görev yapması ve siyasetçi kimliği onun çok yönlü kişiliğinin göstergeleridir. Halide Edip Adıvar’ın pek çok kez basılarak okurlarıyla buluşan romanı Sinekli Bakkal’da akıp giden hayat, aynı zamanda dönemin tarihsel olayları ve gerçeklikleriyle de incelikli bir anlatı örgüsü içinde buluşur. Geçmişten gelen kültürel, sanatsal değerler ve geleneksel hayata dair çizgiler kitabın akışında önemli yer tutar. Geçmiş kadar geleceğin, doğu kadar batının pay sahibi olduğu bir bileşeni hedefleyen romanda yazar, batılılaşma serüveninde doğunun yerini araştırır.
İstanbul Üniversitesi'nde edebiyat profesörü olan Halide Edib, İngiliz Filoloji Kürsüsü Başkanlığı yapmış bir akademisyen; 1950'de girdiği TBMM'de ise milletvekilliği yapmış bir siyasetçidir.
 TBMM hükümetinde sağlık bakanı olan Adnan Adıvar'ın eşidir.
Edebi, siyasi ve mücadeleci kimliği ile öne çıkan Halide Edip Adıvar, 1882’de dünyaya geldiği İstanbul’da, 1964’te hayata gözlerini kapamıştır.
Halide Edip Adıvar Eserleri;
Halide Edip Adıvar Romanları : Heyula, Raik’in Annesi, Handan, Yeni Turan, Mev’ut Hüküm, Ateşten Gömlek, Vurun Kahpeye, Zeyno’nun Oğlu, Tatarcık, Yolpalas Cinayeti, Sonsuz Panayır, Akile Hanım Sokağı, Kerim Usta’nın Oğlu, Sevda Sokağı Komedyası, Çare Saz, Hayat Parçaları, Döner Ayna ve Sinekli Bakkal (Sinekli Bakkal Romanını ilk önce ingilizce olarak yazmış daha sonra Türkçeye çevirmiştir...)

Halide Edip Adıvar Öyküleri : Dağa Çıkan Kurt, Kubbede Kalan Hoş Sada ve Harap Mabedler

Halide Edip Adıvar Tiyatro Eserleri : Kenan Çobanları ve Maske ve Ruh

Sinekli Bakkal Özeti

Hikaye, 2. Abdülhamit döneminde, dönemin İstanbul’unun tarihsel ve masalsı dekorunda, Aksaray’ın Sinekli Bakkal Sokağı’nda geçer. Doğu ve batı, geçmiş ve gelecek, gelenek ve modernizm burada kesişir. Dönemin İstanbul dekoruyla bütünleşen romanda ana karakter olan Rabia, doğunun yüzüdür. Hafızdır, mevlidler okuyarak ün kazanmıştır, geleneklerle barışıktır. Ancak Rabia romanda batının yüzü olarak çizilen müzisyen Peregrini’yi sevmekten geri duramayacaktır. Rabia, Peregrini’yi her ne kadar Osman olarak Sinekli Bakkal’a uyarlasa da, Peregrini sanatından vazgeçmeyecek, Rabia’da batının yüzü Peregrini’nin sanatını ayrı bir yere koyacaktır. Yazar, romanda doğu ve batı kültürlerini Rabia ve Peregrini aracılığı ile karşılıklı etkileşimle bütünler. O dönemlerde başlayan doğu batı sentezi oluşturma çabaları romanda da açık bir şekilde hissedilir. Adeta doğunun yada batının eksilmesi, Sinekli Bakkal’ın mutluluk dekorunun bir yanının çökmesine neden olacaktır.

Her şey, mahalle imamının kızı olan Emine’nin, kız Tevfik’e aşık olmasıyla başlar. Tevfik, orta oyunlarında zenne rollerine çıkan sanatkar ruhlu genç bir adamdır. Emine ailesine rağmen kız Tevfik ile evlenir. Başlarda güzel giden evlilik, iki zıt karakterin hayata bakışlarındaki farklılıklar nedeniyle boşanmayla biter. Boşanmadan hemen sonra kız Tevfik Gelibolu’ya sürülür. Emine’nin hamile olduğundansa habersizdir. Boşanma sonrası babasının evine sığınan Emine, kızı Rabia’yı orada dünyaya getirir. Rabia, annesi ve dedesi tarafından sıkı bir dini eğitimden geçirilerek hafız olarak yetiştirilir. Sesi çok güzeldir ve hafızlığıyla, güzel Kur’an okumasıyla ünlenmiştir. Zaptiye nazırı Selim Paşa ve eşinin koruma altına aldıkları Rabia, Mevlevi dervişi Vehbi Dede ve İtalyan müzisyen Peregrini’den dersler alır. Bu arada babasının tekrar mahalleye dönmesi ve dayısından kalan bakkal dükkanını işletmeye başlamasıyla Rabia ile yakınlaşması da başlar. Baba kızın kaderi yıllar sonra Sinekli Bakkal’da kesişmiştir. Selim Paşa her ne kadar Padişah yanlısı ise de oğlu Hilmi, Genç Osmanlılar örgütündendir. Kız Tevfik’te Genç Osmanlılar’ın haberleşme ve belge taşıma işlerini görür. Ancak her ikisininde yakalanması sürgünle bitecek günlerin başlangıcıdır. Selim Paşa’nın, Padişah’ın sürgün kararına göz yummaktan başka yapacağı bir şey yoktur.

Sinekli Bakkal ilk olarak Soytarıyla Kızı adıyla, 1935 yılında Londra’da yayınlanır. Türkçe olarak ise ilk defa haber gazetesinde aynı yıl bölümler halinde yayınlanır. Kitap olarak basılma yılı ise 1936’dır.

2 Temmuz 2015 Perşembe

KARDEŞİMİN HİKAYESİ VE KEBİKEÇ DUASI

Gerçekten akıcı ve güzel bir uslupla yazılmış,harika bir eser...
Okuyorum henüz bitirmedim....

Kitapyurdundan sipariş ettiğimiz kitapların içinden çıkan ayıraçta yazanlar....


Aşk bir uçurumun kıyısında gözü bağlı yürümektir diyor usta yazar... 
Sırada Trendeki Kız var...

8 Mayıs 2015 Cuma

BIOMAGİC SAÇ BOYASI



Sürekli kullanıyorum çok memnunum..
Hiç kokusu yok ve istediğiniz rengi tutturmanız çok kolay...
Şiddetle tavsiye ediyorum...
Özellikle benim gibi beyaz saçı çok olanlar ve her ay dip boya yapmak zorunda olanlar için organik güzel bir saç boyası...
Amonyak içermiyor....Ve içinde zararlı 3 kimyasal madde yok...
Ayrıca tüp boyadan başka birde kutuda kolay hazırlanır çeşidi var....Ancak bu daha pahalı...
Saçınız boyadan dolayı kavuniçi tonuna kayıyorsa küllü olan renklerden tercih ederseniz daha güzel olur...

9 Nisan 2015 Perşembe

BİLMECE

Sabah işe geliyorum,radyoda çalan müzikten sonra sabah sohbetleri başlıyor,klasik yarışmalar...Telefonun ucundaki vatandaşa soruyor spiker;
"Kanatlarım yok uçarım,gözlerim yok ağlarım" Nedir bu?
Yarışmacı cevap veriyor; Hostes....
Spiker gülme krizine girdi,bende beraber...Araç kullanmasam daha da fazla gülecektim ama kırmızı ışıkta insanlar bana bakınca durdum...Güne gülerek başladık çok şükür...
Doğru cevap Hostes değil ,pilot değil,kabin görevlisi değil ama bu bilmecenin cevabının Hostes olarak değiştirilmesi için müracaatta bulunacağım dedi spiker...
Ben daha da fazla güldüm ama asıl cevabı da bilmiyorum hala...
Neyse sonuçta bilmecenin doğru cevabını söyledi;
BULUT.....

4 Mart 2015 Çarşamba

CAN ÇIKMADAN HUY ÇIKMAZ


Bir gün kara bir akrep yolculuğa çıkmıştı
Yolu epey uzundu, yorgundu, acıkmıştı.

Bir dereye rastladı; uzun, geniş bir dere
Bir yerlerden geliyor, gidiyor başka yere.

Karşıya geçmek için uygun bir geçit gerek
Aradı, bulamadı; boydan boya gezerek.

Şöyle büyük bir ağaç olsa dalları uzun
Çıkar, yürür, geçerdi; varsın yorucu olsun.

Ama yoktu ne yazık ne geçit, ne de köprü.
Derken derede yüzen birkaç kurbağa gördü.

Seslendi : "Arkadaşlar ! bakar mısınız lütfen ?"
Dönüp onu görünce suya daldılar hemen.

"Korkmayın, hiç bir zarar vermem hiçbirinize,
Ne olur, bir dinleyin, diyeceğim var size."

O böyle yalvarınca içlerinden genç biri
Kafasını çıkardı, gözleri iri iri:

"Akrep kardeş buyurun, diyeceğiniz nedir ?
Yalnız çabuk söyleyin, işimiz aceledir."

"Ne olursun kurbağa, çok zor bir durumdayım,
İnan ki haftalardır bu uzun yolumdayım.

Çok acele işim var, koşup ulaşmam gerek,
Beni bekleyenlerle hemen buluşmam gerek.

Beni sırtına al da karşıya geçiriver,
Bu yorulmuş yolcuya bir iyilik ediver."

"Ama Sayın Bay Akrep, çok korkarız biz sizden;
Çıkıverirse sonra bir kaza iğnenizden ? "

"Hiç olurmu a canım, ben öyle beter miyim ?
Bana yardım edene kötülük eder miyim ?

Hem sonra öyle bir şey yapacak olsam bile
Gitmez miyim seninle ben de suyun dibine ?"

Böyle tatlı sözlerle kurbağayı kandırdı,
Güvende olduğuna iyice inandırdı.

Yüze yüze gelince suyun derin yerine
Kurbağanın ensesi takıldı gözlerine:

Öyle parlak ve semiz, öyle iştah açıcı,
Böyle av bulunur mu, bu kadar kışkırtıcı ?

Sonunda duramadı, yaptı yapacağını
İğnesiyle felç etti kolunu bacağını.

"Ne yaptın akrep kardeş ? Hem kalleş hem döneksin,
Ama sen de benimle birlikte öleceksin."

"Ne yapayım kurbağa, kötüler hep aldatır;
Hem sen işitmedin mi ? «Huy canın altındadır»".

Aman sakın sizlerde kötüye inanmayın
Huyu kötü olanın sözlerine kanmayın

Herkes fıtratının gereğini yapar demiş Derviş....
Suya elini sokup da akrep sokunca...

Anlayanlar parmak kaldırsın!!!
Tülin AKIN ATEŞAL

9 Aralık 2014 Salı

YUNUS EMREDEN



Yusuf'u kaybettim Kenan ilinde
Yusuf bulunur, Kenan bulunmaz

Bu akl'ı fikr ile Leyla bulunmaz
Bu ne yaredir ki çare bulunmaz

Aşkın pazarında canlar satılır
Satarım canımı alan bulunmaz

Yunus öldü deyu sela verirler
Ölen beden imiş, aşıklar ölmez

Söz: Yunus Emre

23 Ekim 2014 Perşembe

GEÇMİŞTEN CUMHURİYETE UNUTULMAYAN ERZİNCANLILAR


17 Ağustos 2005 de kaybettiğimiz babam Gazeteci-Yazar Yunus Nadi AKIN 'ın eserlerinden biri...
Vefatından sonra adına açtığımız blogu ve kitabından açıklamalar için tıkkkkkk...
Kitabın telif hakkı saklıdır...Kitabı almak isteyenler  t.atesal@ hotmail.com a başvurabilirler...
teşekkür ederiz.....

6 Haziran 2014 Cuma

MUTLULUK

İnsanları mutlu etmek ve onların mutluluğu ile mutlu olmak gayreti içindeyim...Hayat felsefem budur...