Yazan Yazmış etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Yazan Yazmış etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

23 Temmuz 2019 Salı

YALAN DÜNYA


Çok fazla da anlam yüklemeyin dünyaya.
Yarısı şükür, yarısı sabır.
Yarısı teselli, yarısı kahır.
Kimseyi de bilmeden yargılamayın, herkesin derdi kendine ağır.
Anlatmak ve anlaşılmak için de fazla yormayın kendinizi;
insanların yarısı samimiyetsiz, diğer yarısı size sağır.
Ve unutmayın asla, ne kadar zorlarsanız zorlayın, sonuçta her şey olacağına varır...!

UğurGökbulut..
ALINTIDIR

30 Ocak 2019 Çarşamba

YOLUN SONU GÖRÜNÜNCE

Ä°lgili resim



Yazar Emma BOMBECK ölmeden önce yazmış;

"Hayatımı yeniden yaşayabilseydim eğer;
Hastayken yatağa girer dinlenirdim.
Ben olmadığım zaman her şey kötüye gidecek diye düşünmezdim..
Gül şeklindeki pembe mumu yakardım..
Daha az konuşur, ama daha çok dinlerdim..


Kirlense, masa örtüm lekelense bile daha çok arkadaşımı
akşam yemeğine davet ederdim..

Oturma odasında TV seyrederken, patlamış mısır yer, şömineyi yakmak isteyen birisi olduğunda ona engel olmazdım.. Yerler leke olacak diye korkmazdım.. Bana gençliğini anlatmaya çalışan dedeme daha çok vakit ayırırdım.. Kocamın sorumluluklarını daha çok paylaşırdım..

Saçım bozulmasın diye, arabanın camının açılmasını önlemezdim..
Eteğimin lekelenmesine aldırmadan çimlere otururdum..
TV seyrederken daha az, hayata bakarken daha çok ağlar ve gülerdim.. Ömür boyu garantilidir denilen hiçbir şeyi satın almazdım..

Hamileliğimin bir an önce sona erip, doğum yapmayı dilemek yerine, hamile olduğum her anın tadını çıkarır ve içimde bir canlı yaratmanın ne kadar harika olduğunu fark ederdim.. Bu o kadar nadir bir olay ki.. Mucize gibi bir şey..

Çocuklarım beni öpmek istediklerinde, asla "Önce git ellerini yüzünü yıka" demezdim.. Onlara daha çok "seni seviyorum",
ondan da daha çok "özür dilerim" derdim..
Ama başka bir hayat verilseydi en çok yapacağım şey;
her dakikasını değerlendirmek olurdu..

Dikkatle bak.. Gerçekten gör.. Yaşa.. Vazgeçme..
Küçük şeyler için şikayet etmekten vazgeç..
Bana benzemeyenler, benden daha çok şeye sahip olanlar
ve kimin ne yaptığı beni ilgilendirmezdi..
Bunun yerine, ilişkilerimi güçlendirmeye çalışırdım..
Sahip olduğunuz ruhsal, fiziksel ve duygusal her şey için
şükredin.. Tek bir hayatınız var ve bir gün sona eriyor..
Umarım her gününüzü değerlendirirsiniz.

Emma Bombeck

13 Eylül 2018 Perşembe

İÇİMİZDEKİ ŞEYTAN


Sabahattin ALİ 'nin 1940 da yayınlanan en güzel eseri ...


En anlamlı sayfası bence...
Yüksek insan dışına değil,içine kıymet verendir...

28 Ocak 2018 Pazar

ÇOCUKLARIMIZI KENDİMİZ İÇİN YÖNLENDİRMEYELİM...

 Maviannenin paylaşımına yaptığım yorumun düşüncelerimi yansıttığını ve birkaç gündür arkadaşlarımla da tartıştığım konuya ışık tutttuğunu bildiğimden bende aynı konu için yazdım....
Mavianne ;çok sevdiğim takdir ettiğim ve hep takibinde olduğum güzel kadın...Çevre Mühendisi ve aynı zamanda çok yönlü bir yazar,anne...Bugünkü paylaşımı burada

Onun paylaşımındaki şiir  Halil CİBRAN 'ın şiiri...

Çocuklarınız sizin çocuklarınız değil,
Onlar kendi yolunu izleyen Hayat'ın oğulları ve kızları.
Sizin aracılığınızla geldiler ama sizden gelmediler
Ve sizinle birlikte olsalar da sizin değiller.
Onlara sevginizi verebilirsiniz,düşüncelerinizi değil.
Çünkü onların da kendi düşünceleri vardır.
Bedenlerini tutabilirsiniz,ruhlarını değil.
Çünkü ruhları yarındadır,
Siz ise yarını düşlerinizde bile göremezsiniz.
Siz onlar gibi olmaya çalışabilirsiniz ama sakın onları
Kendiniz gibi olmaya zorlamayın.
Çünkü hayat geriye dönmez,dünle de bir alışverişi yoktur.
Siz yaysınız,çocuklarınız ise sizden çok ilerilere atılmış oklar.
Okçu,sonsuzluk yolundaki hedefi görür
Ve o yüce gücü ile yayı eğerek okun uzaklara uçmasını sağlar.
Okçunun önünde kıvançla eğilin
Çünkü okçu,uzaklara giden oku sevdiği kadar
Başını dimdik tutarak kalan yayı da sever

HALİL CİBRAN

Ve benim Mavi annenin paylaşımına yaptığım yorum;
"Çok doğru sonuna kadar katılıyorum...Hele ben olmasaydım sen olmazdın,ben sana baktım büyüttüm sende bana bakacaksın diyen ana babalara çok kızıyorum...Çünkü sen kendi zevkin için çocuk doğurdun,çocuk sevgisini tatmak onunla eğlenmek,kendini isbat etmek istedin! Peki o çocuk doğmak istedi mi? HAYIR....O halde çocuklarımıza sahip çıkalım yanlarında olalım ama hiçbir zaman bize bağımlı olmalarını bizim için yaşamalarını istemeyelim...Dünya devri daim...Biz evlendik çocuk sahibi olduk o duyguları tattık,şimdi sıra çocuklarımızda deyip saygı duyalım ve sevgiyle yaklaşalım...Elbette ihtiyacımız olduğunda onlarda bizim yanımızda olacaklardır ama lütfen bu olayı bir zorunluluk haline getirmeyelim ve dua edelim....Sevgilerimle"....

12 Aralık 2017 Salı

KISSADAN HİSSE


Bir ormanda iki kişi ağaç kesiyormuş. Birinci adam sabahları erkenden kalkıyor, ağaç kesmeye başlıyormuş, bir ağaç devrilirken hemen diğerine geçiyormuş. Gün boyu ne dinleniyor ne öğle yemeği için kendine vakit ayırıyormuş. Aksamları da arkadaşından bir kaç saat sonra ağaç kesmeyi bırakıyormuş...
Ikinci adam ise arada bir dinleniyor ve hava kararmaya basladiginda eve dönüyormus. Bir hafta boyunca bu tempoda çalistiktan sonra ne kadar agaç kestiklerini saymaya baslamislar.
Sonuç: Ikinci adam çok daha fazla agaç kesmis. Birinci adam öfkelenmis: "Bu nasil olabilir? Ben daha çok çalistim. Senden daha erken ise basladim, senden daha geç bitirdim. Ama sen daha fazla agaç kestin. Bu isin sirri ne?"
Ikinci adam yüzünde tebessümle yanıt vermiş: 
Ortada bir sır yok.. Sen durmaksızın çalışırken, ben arada bir dinlenip baltamı biliyordum. Keskin baltayla, daha az çabayla daha çok ağaç kesilir.

"Kendimizi geliştirmek, baltamızı bilemektir. Kendimize zaman ayırıp, yaşamımızı objektif bir bakışla gözden geçirmektir. Zayıf bulduğumuz alanlarımızı geliştirmek için çaba göstermektir. Bu, zihnimizin, ruhumuzun, karakterimizin güçlenmesi için olmazsa olmaz bir koşuldur. Delhi'deki ünlü tapınakta Sokrat'ın su sözü yer alır: 
"İnsan Kendini Tanı." Kendini tanımak, su anda olduğumuz noktayla olmak istediğimiz nokta arasındaki yoldur. Kendini tanımak, kendimizi nasıl gördüğümüz ile başkalarının bizi nasıl gördüğü arasında fark olmaması anlamına gelir. Bireysel ve iş yaşamımızda başarılı, mutlu ve doyumlu olmak istiyorsak, baltamızı bilemek için kendimize zaman ayırmalıyız.
(ALINTIDIR)...

3 Ağustos 2017 Perşembe

OD-İSKENDER PALA

"BİZ BU İLDEN GİDER OLDUK,KALANLARA SELAM OLSUN...."
BİZİM YUNUS-DERVİŞ YUNUS-YUNUS EMRE 

İskender PALA'nın çok güzel bir eseri olan OD'u okuyorum...
Başka bir duygu.başka bir alem...

28 Aralık 2016 Çarşamba

DEBBİE MACOMBER



Debbie Macomber (22 Ekim 1948 doğumlu Yakima, Washington ) en çok satan Amerikan 150''den fazla aşk romanları ve çağdaş kadın kurgu yazarı . Onun kitapları yüz milyondan fazla kopya dünya çapında baskı, ve bir Evlilik , Bu Madde , bir oldu made-for-tv-film 1998 yılında Macomber açılış şampiyonu oldu fan Romantik Quill Ödülü, 2005 yılında oylanan ve bir verilmiştir Amerika Romantik Yazarlar RITA Ödülü.

Kitapları dünya çapında 140 milyondan fazla satan Debbie Macomber, günümüzün önde gelen popüler yazarları arasındadır. Tecrübelerinden ve gözlemlerinden yola çıkarak yarattığı zorlu karakterlere hayat verebilme yeteneğiyle tanınan yazar, küçük yerleşimlerdeki ev ve aile yaşantısı ile kalıcı dostluklar üzerine kalpleri ısıtan, keyifli ve eğlenceli hikâyeler yazmaktadır. Her kitabıyla dünyada büyük ilgi uyandıran Macomber, aynı zamanda çok satanlar listesinin daimi yazarlarından biridir. Macomber’ın eserleri, satışa çıktığı ilk hafta New York Times, USA Today ve Publishers Weekly listelerinde yerini almayı başarmıştır.

İlk kitabıyla birlikte oldukça geniş bir okuyucu kitlesine ulaşmayı başaran Macomber, yakın zamanda Türkiye’de de yayımlanacak The Christmas Basket adlı kitabıyla 2005 yılında Rita Ödülleri / “En İyi Roman” ödülünü kazanmıştır. Bunun dışında da birçok ödüle layık görülen Macomber, Quill Ödülleri’nde “Okuyucunun Seçtiği Roman” ödülünü de alarak bir ilke imza atmıştır.

Küçük Mucizeler Dükkanı ve Serisi Dünyada milyonlarca satmıştır...Benimde elimde bulunan ve ve bir kaçını okuduğum seriden... 

“Artık o eski tasasız kız değilim. Yaşadığım her günün değerini biliyorum. Çünkü hayatın ne kadar değerli olduğunu öğrendim… Hiçbir şeyi, özellikle de hayatı hafife almaz oldum. Artık hiçbir günümü boşa geçirmiyorum. Çektiğim acıların karşılıklarının olduğunu öğrendim…”
Hayatın içinden dört güçlü kadın…
Küçük mucizeler, büyük umutlar..
Ve dostluğun iyileştirici gücüne dair sımsıcak bir hikâye…
Bu kitapta mutlaka kendinizden bir şeyler bulacaksınız!
diyor yazar kitabında...

Hayatın içinden karakterle dolu bir seri...
Dizi film izlerken alınan keyif gibi,sürükleyici ve kadınlara hitap ediyor...

14 Aralık 2016 Çarşamba

ANLAR


Eger,yeniden başlayabilseydim yaşamaya,
İkincisinde daha çok hata yapardım.
Kusursuz olmaya çalışmaz,sırtüstü yatardım.
Neşeli olurdum, ilkinde olmadıgım kadar,
Çok az şeyi
Ciddiyetle yapardım.
Temizlik sorun bile olmazdı asla.
Daha çok riske girerdim.
Seyahat ederdim daha fazla.
Daha çok güneş doguşu izler,
Daha çok dağa tırmanır,daha çok nehirde yüzerdim.
Görmedigim bir çok yere giderdim.
Dondurma yerdim doyasıya ve daha az bezelye.
Gerçek sorunlarım olurdu hayali olanların yerine.
Yaşamın her anını gerçek ve verimli kılan insanlardandım.
Yeniden başlayabilseydim eger,yalnız mutlu anlarım olurdu.
Farkında mısınız bilmem. yaşam budur zaten.
Anlar,sadece anlar.Siz de anı yaşayın.
Hiçbir yere yanında su,şemsiye ve paraşüt almadan,
Gitmeyen insanlardandım ben.
Yeniden başlayabilseydim eger,hiçbir şey taşımazdım.
Eger yeniden başlayabilseydim,
İlkbaharda pabuçlarımı fırlatır atardım.
Ve sonbahar bitene kadar yürürdüm çıplak ayaklarla.
Bilinmeyen yollar keşfeder,güneşin tadına varır,
Çocuklarla oynardım,bir şansım olsaydı eger.
Ama işte 85'indeyim ve biliyorumn...
ÖLÜYORUM.... 

Arjantin-1985
Jorge Luis Borges

VAZELİN MASUMMUDUR?



Vazelin Tarihin En Eski Kremi...
Masum mudur? Araştırdım...
Wikipedia dan şu bilgileri aldım...
Karosen ticareti yapan iflasın eşiğindeki New York'lu kimyager Robert A. Chesebrough, 1859 yılında Pennsylvania'da yeni bulunan petrol kuyularına gittiğinde bir maddenin işçilerin ayaklarına yapıştığını gördü. Bu parafine benzer madde iş pompalarını tıkayarak işçilerin canını sıkıyordu ama ayaklarındaki kesik ve yaraların da iyileşmesine yardımcı oluyordu. Chesebrough bu tuhaf maddeyi kavanozlara doldurarak New York'a döndü. Üstünde aylarca çalışarak petrolden ayrıştırdığı maddenin vücuttaki yaraları iyileştirdiğini gördükten sonra 1870'te "Vazelin Petrol Jeli" ismiyle piyasaya satışa sundu.
Vazelin sentetik bir maddedir...
Parafin mum yapımında kullanılan ham maddedir. Mumun ana maddesi olan parafin, kozmetik sektöründe de kullanılan bir üründür. Krem yapımında temel krem bazı olarak kullanılan “vazelin” petrol rafinerilerinde elde edilen sentetik bir yan üründür. Vazelinin likit formu “parafin” veya “mineral oil” olarak adlandırılır. Birçok kozmetik markası krem bazı olarak vazelin kullanmaktadır. Çünkü vazelin çok ucuz bir hammadde olduğu için büyük kar marjı bırakmaktadır. Vazelin sentetik bir ürün olduğu için cilt için sağlıklı bir ürün değildir. Vazelinin her ne kadar cilt üzerine sürülen bir krem olsa da, kısa sürede emilen maddeler karaciğere ulaşarak, zararlı etkiler bırakmaktadır. Vazelinin likit formu parafin adıyla anılır.

Parafin kozmetik sektöründe popüler markalar dahil bebe yağının ana maddesi olarak kullanılır. İçeriğinde mineral oil yazıldığı için dikkatten kaçar. Banyo sonrası bebeğinize sürdüğünüzde, su damlacıklarını bağlayan parafin cilt gözeneklerinin tıkanmasına neden olmaktadır. Bebeklerin cilt gözeneklerini tıkadığı için cildine kalıcı bir nemlenme sağlar. Aslında bebek için veya yetişkin için masaj yağında taşıyıcı yağ olarak bitkisel doğal bir yağ olmalıdır. Örneğin zeytinyağı, jojoba, susam yağı bitkisel içerikli ürünler kullanmaya dikkat edin. Bazı markalar özellikle “ürünlerimizde parafin ve paraben kullanılmamaktadır” ibaresi ile üretilmektedir.
Yani tartışmaya açık olan vazelin tam olarak netleşmemiş bir yarar/zarar oranına sahip...
Bilgisi olan arkadaşların yorumlarını bekliyorum!!!

12 Aralık 2016 Pazartesi

HURMANIN SAĞLIĞA FAYDALARI



Hurmanın Faydaları Saymakla Bitmiyor...
Araştırdım Bakın Nelere Faydalıymış Sizlerde Okuyun...

Hurma ülkemizde sadece Akdeniz iklimi olan bölgelerde yetişen ve yeterli gelmediği için dışarıdan getirilerek satışa sunulan oldukça faydalı bir besindir. Hurmanın içinde; şeker, protein, lif, C, B1, B2, A vitaminleri, ayrıca, 15 çeşit mineral bulunur. Peygamber efendimiz zamanından beri Müslümanların meyvesi olarak bilinen hurma, özellikle ramazan ayında daha fazla tüketilir. Zengin içeriği sayesinde ramazan ayında oruç tutmaya bağlı olarak oluşan besin eksiğini büyük ölçüde gidermektedir. Aslında her zaman tüketilmesi gereken hurma diş hastalıkları ve kanser de dâhil birçok hastalık ile mücadelede oldukça aktif görev alır. Hamile kadınların hurma tüketmesi önerilir. Bebeğin sağlıklı gelişimi için önerilen hurma, ayrıca doğumdan sonra anne sütünü artırmakta da oldukça etkilidir.

Hurma Kanser Oluşumunu Önler

Hurmanın içinde fazla bulunan lifin, kolon kanseri, bağırsak kanseri, göğüs kanseri gibi kanser türleri üzerinde etkileri büyüktür. Yapılan araştırmalar, hurmayı çok fazla tüketen Arapların, kansere yakalanma oranının, diğer toplumlara göre daha düşük olduğunu kanıtlamıştır. Kanser gibi hastalıklardan korunmak için her gün 3-4 adet hurma tüketilmesi önerilir. Hurmanın içinde yoğun miktarda bulunan magnezyum, kanser oluşumunu önler.

Hurmanın Hafıza Üzerindeki Etkileri

Hurmanın içerisinde bulunan fosfor, Beyin sağlığı üzerinde oldukça etkilidir. Özellikle unutkanlık problemi olanların, bol miktarda hurma tüketmesi önerilir. Beyni dinlendirir ve hafıza problemlerini giderir. Bu sebeple hesap kitap işi ile ilgilenenlere hurma tüketmesi önerilmektedir.

Hurmanın Sinir Sistemi Üzerinde Etkileri

Hurmanın içinde bol miktarda bulunan; B1 ve B2 vitaminleri sinir sistemini güçlendirerek, beynin dinlenmesini sağlar. Özellikle gece uykusuzluğu yaşayanların, her gece yatmadan hemen önce 2 adet hurma yemesi tavsiye edilir. Böylece sabaha kadar daha rahat uyumak mümkün olur.


Hurmanın Göz Sağlığı Üzerindeki Etkileri

Hurmanın içinde bulunan A vitamini; göz sağlığı için oldukça etkilidir. Gece körlüğü yaşayanların, görme bozukluğu olanların hurma yemesi tavsiye edilir. Ayrıca gözleri parlatarak, göz sinirlerinin kuvvetlenmesinde etkilidir. Fakat her besin gibi hurmadan da fayda görmek için, yeteri kadar tüketmek gerekir. Fazla tüketilen hurma farklı problemlere yol açacaktır.


Hurmanın Göğüs Sağlığında Etkileri

Hurma; balgamlı veya kuru öksürüğün tedavisinde yoğun olarak tüketilir. Boğazı yumuşatarak, nefes daralmasını önleyecektir. Öksürük tedavisi amacı ile günde üç defa hurma tüketilmesi önerilir. Özellikle sıcak su beraberinde tüketilen hurma, öksürük krizinde oldukça etkilidir.

Hurmanın Tansiyon Hastalıkları Üzerindeki Etkileri

Hurma; kan damarlarını temizleyerek, tansiyonu dengeler, Ayrıca damar sertliğini engellediği bilinmektedir. Bu hastalıklardan korunmak için düzenli olarak günde üç adet hurma tüketilmesi önerilir. Yapılan araştırmalar neticesinde kolesterolü dengelediği de kanıtlanmıştır. Arapların fazla oranda yediği yağ, hurma sayesindedengelenmekte ve kolesterol hastalıklarına yol açmamaktadır.

Hurmanın Mide Ve Bağırsak Sisteminde Etkileri

Mide hastalıklarına veya bağırsak hastalıklarına bağlı oluşan ishal ve kusmalardan sonra tüketilen hurma, vücudun kaybettiği suyu anında geri verecektir. Ayrıca aç karnına yenilen 3-4 adet hurma, bağırsaklarda oluşan bakterileri de kısa süre içinde yok eder.

Hurma Çekirdeği

Hurmanın kendisi gibi çekirdeği de oldukça fazla kullanım alanın sahiptir. Hurma çekirdeğinde çeşitli doğum kontrol hapları yapıldığı bilinmektedir. Gelecekte prostat kanseri için ve böbrek taşları için ilaç yapılama aşamasındadır. Hurmanın çekirdeği halen birçok araştırmaya konu olmaktadır. Ayrıca oldukça besleyici olan hurma çekirdeğinden hayvan yemi de yapılmaktadır. Hurmanın cinsi ve kalitesi genellikle çekirdeğinin şekline bakılarak belirlenir. Hurma çekirdeği ile kirpik uzatmak ta mümkündür. Kaliteli bir hurmanın çekirdeği yakılmalı ve kirpiklerin diplerine sürülmelidir. Kirpikleri uzatarak gözlerde oluşan çapaklanmaların önüne geçecektir.

14 Kasım 2016 Pazartesi

ELMA SİRKESİ NEYE İYİ GELİR?

 
 


Her gün tüketildiğinde elma sirkesinin sağlığa mucize etkileri var. İşte İngiltere’de Ashton Üniversitesi’nde yapılan araştırmaya göre elma sirkesinin sağlığa faydaları…

Daily Mail’de yayınlanan habere göre, 200 ml su ile 30 ml elma sirkesini karıştırıp her yemekten önce içerseniz kolesterolünüz %13’e kadar azalıyor. Yapılan araştırmaya göre, günlük olarak elma sirkesi tüketmek aynı zamanda kalp krizi ve felç riskini de azaltıyor.

12 Kasım 2016 Cumartesi

DUYGU HİSSETMEKTİR



Duygu yaşamak, duygulanmak insanın sahip olduğu en önemli özelliklerinden birisidir. Duygular yaşamın rengi, “tadı tuzu”dur; duygunun yaşanmadığı bir yaşam düşünülemez. Yaşadığının farkında olan insanoğlu, kendisinde ve çevresinde olup bitenleri bir yandan algılarken bir yandan da bunları değerlendirir ve yorumlar. Bu sürece her zaman çeşitli (bazen belli belirsiz, bazen de çok yoğun) duygular eşlik eder.

Herkesin her zaman yaşadığı bir şey olmasından mı, bir zayıflık olarak görülmesinden mi, yoksa kontrol edilebilir bir şey olarak görülmesinden mi bilinmez; duygular bir insanın iç dünyasının aynası olmasına karşın, genellikle hak ettiği değeri görmez. Anlamı, değeri, yol göstericiliği atlanır.

İnsan hiçbir zaman saf ve tek bir duygu yaşamaz, hissettikleri her zaman bir çok duygunun karışımından oluşur. İnsanın doğasından kaynaklanan ve temel duygular olarak adlandırılabilecek duygular zaman içinde bir çok duyguya dönüşür. Duyguları mümkün olduğunca ayrıştırmak ve temel duygulara ulaşmak insanı ve insanın kendisini anlamada çok önemli köşe taşlarıdır.

10 Kasım 2016 Perşembe

CANIM KIZIM



CANIM KIZIM...
Sen doğduğunda büyük bir sevinc yasattin bize.
Hep bir kizim olsun istemistim nedense?
Tanriya hep sükrettim seni bana verdi diye.

Biliyormusun saçlarını uzatmak renkli tokalar takmak,
etekler elbiseler giydirmek isterdim sana,
bir gün gelip büyüyecegin ,öyle uzaktı ki bana,
oysa nasilda cabuk gecti seneler ,dönüp baktığım da arkama.
Saçlarin uzadı uzamasına da,
ya boyun nasıl da gecti boyumu..

Büyüdükce seni koruma arzumda arttı biliyormusun?
Seni herkeslerden sakınmak için kanatlarım olsun istedim bilmem neden?
ilk sırrını bana acmanı. Sevinclerini ve üzüntülerini paylasmayı,
seninle dost ve arkadas olmayi istedim hep
bilmem arkadasin olabildim mi?

Sana kızdıgımdada sevgi vardı gözlerimde bunu hissedebildin mi?
Seni korumak isterken sıkmak değildi amacım
acaba beni anlayabildin mi?
Dürüst olmani istedim hep yalansız ve riyasız
bilmiyorum başarabildim mi?

Benim bildigim tek bir şey var
belki yıllar sonra etrafını cocukların sardı
ama benim kızım hep gözümde kücücük kaldı.
Seni yine sevecegim çıkarsız , beklentisiz her annenin coçuğunu sevdigi gibi.
Üzüntülerini ben almak istiyecegim düsünmeden kendimi,
sevinclerin sevincim olacak ilk günkü gibi.
Gülüşlerin mutluluğum,
gözlerindeki bir damla bende bir nehir sanki.
Kisacaıi seni sevmeye devam edeceğim
BİLMEM BENi ANLAYABILDIN MI?
 
 

HAYAT BU...

Rabbin sana karşı anlayışsız değildir ..
Ayrılıklara ve vedalara üzülüyorsun ..
Sevdiklerin gidiyor,sevenlerin uzaklara dağılıyor; kalbin acı çekiyor ağlıyorsun.
Merak etme...Seni var eden Rabb'in kalbini de biliyor..
Acı çektiğini senin bildiğinden daha çok biliyor.
Herşeyin dağıldığı gün,her işin sonlandığı gün,sana ve sevdiklerine sahip çıkacaktır.
Uzaklara gitmene gerek yok;
Her gününü 'gün' eden,
Sabahı pencerene getiren,
Gündüzü sana aydınlık eyleyen,
Geceyi uykunun ve dinlenmenin döşeği eyleyen O'dur...
Akşamın gelişiyle veda eden günü,yeni bir sabahla sana getiren,
sana bütün zamanlar da ebediyen sahip çıkacaktır emin ol ..
Çektiğin acılara, habire meşgul çalan telefonlar gibi kör ve sağır değil O.
Yüreğinin her yangınına aşina olduğunu söylüyor...
Ayrılıklarına ve sıkıntılarına metal soğukluğundaki plazalar gibi umursamaz değil O.
Yitirdiklerinin hepsini sana iade edeceğine söz veriyor...
Sevdalarına ve özlemlerine,çok seçenekli sınav kağıtları gibi tatsız ve tuzsuz formüller sunmuyor...
Seni herkesten çok anlıyor,seni senin kendini düşündüğünden çok düşünüyor..
S. Demirci

18 Mayıs 2016 Çarşamba

BAHAR YORGUNLUĞUNDAN KURTULMANIN YOLLARI

Bahar yorgunluğunun hemen hepimizi etkilediği şu günlerde bu haberi sizlerle paylaşmak istedim...

Havaların ısınmasıyla halsizlik, yorgunluk, eklem ağrıları, sindirim problemi ve uyku isteğinin artması şeklinde gözlemlenen bahar yorgunluğundan uzak kalmak için, doğru ve dengeli beslenmenin önemine dikkat çeken Diyetisyen Merve Sarptaş, sabah kahvaltısının mutlaka yapılmasını önerdi. Kahvaltıda besleyici ama hafif yiyeceklerin tercih edilmesi gerektiğini söyleyen Diyetisyen Merve Sarptaş, “Günün diğer öğünlerde ise yağlı yiyeceklerin yerine daha hafif ve besleyici özelliği olan sebze ağırlıklı yemekler yenilmelidir. Baharla birlikte vücudun daha çok vitamin ve minerale ihtiyacı vardır. Sebze ve meyveler bağışıklık sisteminin güçlendirilmesini sağlayan, artan vitamin ve mineral ihtiyacının karşılanması açısından önemli bir besin grubudur” diye konuştu.

Bu besinler bahar yorgunluğuna iyi geliyor

Bahar yorgunluğundan etkilenmemek için A, C ve E vitaminleri açısından zengin sebze ve meyveler tüketilmesi gerektiğine dikkat çeken Diyetisyen Merve Sarptaş, sözlerini şöyle sürdürdü:

“A vitaminini en çok balık, yumurta sarısı, kırmızı et, süt, yoğurt, havuç, kayısı, tatlı kabak, kavun, şeftali, ıspanak, brokoli, tere, maydanoz, dereotu ve rokada bulunmaktadır. C vitamini içeren besinler ise maydanoz, biber, turunçgiller, soğan, kereviz, brokoli, çilek ve kividir. Bitkisel yağlar, yağlı tohumlar, yeşil yapraklı sebzeler, yumurta ve kepeği ayrılmamış un ise E vitamini açısından zengindir. Bu dönemde organik olan mevsim sebze ve meyvelerinin tüketilmesi önerilmektedir.”

Su miktarını artırın

Bunun yanı sıra, günde en az 2 ya da 2 buçuk litre su tüketilmesinin de toksinlerin vücuttan uzaklaştırılarak bahar yorgunluğunun etkilerinin azaltılması için önemli olduğunu belirten Diyetisyen Merve Sarptaş, “Kahve, çay, kola, kakao ve benzerleri gibi kafeinli içecekler azaltılmalıdır. Kafeinli içecekler yerine, metabolizmayı rahatlatıcı ve bağışıklık sistemini güçlendirici bitki çayları tercih edilebilir. Aşırı tuz, vücutta su birikimi arttırarak yorgunluk hissini artırabileceğinden tüketilmemelidir. Düzenli olarak haftada 3 gün ve yaklaşık 45 dakika süren tempolu yürüyüşler yapmak, bu dönemdeki yorgunluk şikayetlerinin azalmasında faydalı olacaktır. Uyku düzenine dikkat edilmeli, gece geç saatlerde yatılmamalıdır. Yeterli fiziksel aktivitede bulunmak çok önemlidir. Her gün açık havada yürüyüş yapılabilir” ifadelerini kullandı.
(TRT Haber)

22 Mart 2016 Salı

EDEBİYAT TARİHİMİZİN KADINLARI-LEYLA HANIM

 

Bir kazasker kızı olan Leylâ Hanım, Keçecizâde İzzet Molla’nın yeğenidir. Çocuk denecek yaşta evlendiyse de bir hafta üzerine, daha ilk geceden kabalıklarına tanık olduğu eşinden ayrılmıştır. Saray kadınlarıyla yakın ilişkisi olduğu bilinen, iyi eğitimli ve çok kültürlü bir şairdir. Hazır cevaplığı ve nüktedanlığı ile de tanınmıştır. Leylâ Hanım, Mevlevî tarikatine mensup olup Mihrî Hatun kadar olmasa da kadın duygularını biraz olsun terennüm etmesiyle ve zamanına göre bir kadın için serbest sayılabilecek söyleyişleriyle dikkat çeker. Edebî bir çevrede yaşamış ve yazmaktan hiç uzak kalmamış olan Leylâ Hanımın şiir dili açık ve sadedir. Bir Divan’ı vardır. 1847 yılında ölmüştür. 
Pür âteşim açdırma sakın ağzımı zinhâr mısraıyla başlayan 
Zâlim beni söyletme derûnumda neler var nakaratlı şarkısı çok ünlüdür.


Leyla Hanım’ın, “Yaslı gittim şen geldim” mısrasıyla başlayan marşı bilhassa Cumhuriyet’in ilk yıllarında çok beğenilmiş, uzun süre dillerden düşmemiştir. Atatürk’ün de çok sevdiği “Mani oluyor halimi takrire hicabım”şarkısının sözleri ve “Nerdesin, nerde acep gamla bıraktın da beni” şarkısının bestesi, “Seni sevda çiçeğim, tac-ı serim”şarkısının sözleri Leyla Saz’a aittir. Osmanlı İmparatorluğunun ilk Müslüman anı yazarıdır da ayrıca. Anı kitabında Çırağan Sarayı’ndaki sosyal yaşam, eğlenceler, giyim kuşam, düğünler, eğitim gibi konularda detaylı bilgiler verir. Leyla Saz’ın anılarının, bestelerinin ve şiirlerinin çoğu Bostancı’daki köşkü yandığı zaman kaybolmuştur. Leyla Saz’ın yayımladığı anıları, yangından sonra tekrar yazdıklarıdır. Şiirlerini Solmuş Çiçekler adıyla yayınladı. Kıl meclisi âmâde ne derlerse desinler İç dilber ile bâde ne derlerse desinler. lemde nedir farkı bana medh ile zemmin Sağ olsun ahibbâ da ne derlerse desinler. Günümüz Türkçesi Aldırma buluş sevdiğinle, Çıkar keyfini birlikteliğin, ne derlerse desinler. Övgüye de, yergiye aldırmam Dostların canı sağ olsun, ne derlerse desinler.

20 Mart 2016 Pazar

EDEBİYAT TARİHİMİZİN KADINLARI-NEZİHE MUHİDDİN


Nezihe Muhiddin Tepedelengil (1898, İstanbul – 10 Şubat 1958, İstanbul), Osmanlı- Türk düşünür, eylemci, gazeteci, yazar, kadın hakları savunucusu .
20. yüzyıl’da Osmanlı Devleti’nde kadını toplum yaşamına dahil etme, cumhuriyet rejiminin ilanından sonraysa kadınların siyasal haklarının tanınmasını sağlama için mücadele etmiş bir kadın hareketi öncüsüdür. Henüz Cumhuriyet Halk Fırkası bile kurulmadan Kadınlar Halk Fırkası (KHF) adlı siyasi partinin kuruluş çalışmalarını tamamlayarak Türkiye’deki ilk siyasal partinin kurucusu olmuştur.

20 roman, 300 kadar öykü, piyes, senaryo, operet kaleme almış bir yazardır.

1889 yılında İstanbul’da Kandilli’de Zehra Hanım ile savcı ve ceza hâkimi Muhiddin Bey'in kızı olarak dünyaya geldi. Evde özel öğrenim gördü. Farsça, Arapça, Almanca, Fransızca öğrendi. İlk gençlik yıllarından itibaren siyasi ve sosyal konulara, kadınlık durumuna duyarlı birisi olarak yetişti. Dayısının kızı Nakiye Hanım ile annesinin edebiyat ve toplumsal sorunlar üzerine yaptıkları tartışmalar, Nakiye Hanım'ın evde düzenlediği toplantılar, ilerideki düşüncelerinin ilk tohumlarını atmıştır.

1909 yılında Maarif Nezareti'nin sınavının kazanıp Kız İdadi Mektebi'nde fen dersi öğretmeni olarak çalışmaya başladı. Aynı okulda ders veren Halide Edib'le, Muallim Nakiye Hanım ve bir okulda müdürlük yapan olan Şükûfe Nihal ile bu ortamda tanıştı.. İttihat ve Terakki Kız Sanayi Mektebi’ne müdürlük yaptı; jimnastik, lisan, piyano, biçki-dikiş derslerinin öğretmenliğini üstlendi. Daha sonra Selçuk Hatun Sultanisi, Kız Hayat Mektebi ve İzmir Hilal Sultanisi müdürlüklerinde bulundu. Savaş zamanı okulunu dikimevine dönüştürdü, İlk Tedavi Hastanesi’nde öğrencileriyle birlikte hastabakıcılık yaptı.

Okul dışında, kadın hakları için yürüttüğü faaliyetlere ara vermeden devam etti. Çalışma hayatına başladığı yıl Sabah, İkdam gibi gazetelerde sosyoloji, pedagoji, psikoloji konularında ilk makaleleri yayımlanmaya başladı.

İlk evliliğini Muhlis Bey ile yaptı. Kısa süren bu evliliğin ardından belediye şirketler komiseri Memduh Tepedelengil ile yaptığı ikinci evliliğinden ise Malik adında bir oğlu oldu. Edebi yaşamı boyunca ikinci evliliğinin soyadını değil, babasının soyadı olan Muhiddin'i kullandı.

Bu sırada kendini edebiyata veren Nezihe Muhiddin, kadınların sorunlarını işleyen, evliliklerde erkeklerin tutumlarını eleştiren romanlar yazdı. İlk romanı "Şebâb-ı Tebah" (Kaybolan Gençlik) 1911 yılında yayımlanmıştı. Hayatı boyunca 20 roman, 300 kadar öykü, piyes, operet, senaryo kaleme aldı. Goethe ve Edgar Allen Poe gibi dünya yazarlarından çeviriler yaptı.

1913'te bir hayır kurumu olan “Türk Hanımları Esirgeme Derneği”'nin kuruluşunda yer aldı ve ilk yıllarda derneğin sekreterliğini üstlendi. Aynı dönemde Osmanlı donanmasını desteklemek için kurulan Donanma Cemiyeti’nin Kadınlar Şubesinin de kurucuları arasında yer aldı.[4] Ancak hayır işleri ile uğraşırken bir yandan da kafasındaki esas mesele, kadınların siyasi hayata katılması ve birliği idi.

İstanbul’un işgalinin ardından toplanan Milli Kongre’nin delegeleri arasında yer aldı.


Kadınlar Halk Fırkası:
1923 yılında henüz cumhuriyet ilan edilmemişken Nezihe Muhiddin ve on üç kadın arkadaşı, kadınların siyasi hakları için bir kadın şurası toplamaya karar verdiklerini açıkladı.[4] Hazırlıkları Nezihe Muhiddin'in evinde süren şura, 15 Haziran 1923'te Darülfünun Konferans Salonu'nda gerçekleşti. Şura'da Kadınlar Halk Fırkası adıyla siyasi bir parti kurma kararı alındı. Partinin programı basında yer aldı. Nezihe Hanım'ın kuruluşuna önderlik ettiği parti, henüz Cumhuriyet Halk Fırkası bile kurulmadan kuruluş çalışmalarını tamamlayıp kuruluş dilekçesini vererek Cumhuriyet tarihinin ilk siyasal partisi oldu. Ne var ki kuruluş dilekçesine sekiz ay sonra ret yanıtı geldi. “1909 tarihli seçim kanuna göre kadınların siyasi temsilinin mümkün olmadığı” gerekçesiyle parti kuruluşu için valilik tarafından faaliyet izni verilmemişti. Kadınlar Halk Fırkası, “Türk Kadınlar Birliği” adlı derneğe dönüştü.

Türk Kadınlar Birliği:
Amacı "kadınlığı düşünsel ve sosyal alanlarda yükselterek modern ve olgun bir düzeye eriştirmek" olan[7] Türk kadınlar Birliği'nin başkanlığını Nezihe Muhiddin üstlendi. 1924'te cebinden koyduğu para ile “Türk Kadın Yolu” dergisini kurdu. Sahibi ve Genel Yayın Yönetmeni olduğu dergi 18 sayı çıktı; kadınların siyasal taleplerinin duyurulması için yayın yaptı.

1925 yılında henüz kadınların siyasal haklarının tanınmamış olmasına rağmen Türk Kadınlar Birliği tarafından Nezihe Muhiddin, Halide Edip ile birlikte milletvekilliği için aday gösterildi. Amaç, seçimler sırasında konuyu gündeme getirerek kamuoyunu ve Büyük Millet Meclisi’ni kadınlara oy verme hakkı için etkilemekti.[8]. Fakat adaylıkları Cumhuriyet Halk Fırkası tarafından reddedildi.[9]. O sırada devam eden Şeyh Said İsyanı kadınların siyasi taleplerine kulak tıkamak için yeni bir bahane oldu.
1927 seçimleri:
25 Mart 1927 günü Türk Kadınlar Birliği’nin merkezinde toplanan kongrede Nezihe Muhiddin’e karşı bir muhalefet başlamıştı. Üyelerden birkaçı basına, CHF’ye, Valiliğe ve Emniyet’e mektup yazarak Nezihe Muhiddin’in yolsuzluk yaptığını, kongrede seçimlerde yapılan usulsüzlükler nedeniyle Kadınlar Birliği’nin gayrikanuni ilan edilmesi gerektiğini iddia ettiler. Ancak Nezihe Muhiddin hemen bir basın toplantısı düzenleyerek bütün iddiaları reddetti. Yeni program valilikçe onaylandı, yolsuzluk iddiaları da asılsız çıktı. 1927 seçimleri için çalışma başladı.

Nezihe Muhiddin'in Kadınlar Birliği tarafından kamuoyuna adaylığı açıklanan dört adaydan birisi oldu. Alınan olumsuz tepkiler üzerine Birlik, Temmuz ayında aday göstermekten vazgeçtiklerini açıkladı ancak seçme ve seçilme hakkı için kampanya temmuz ayı boyunca sürdürüldü.

Ağustos ayında valilik, cemiyet merkezinin polis tarafından aranması için emir çıkardı ve vilayetin suçlamasına cemiyetin içinde muhaliflerin de katılmasıyla Nezihe Muhiddin için yolsuzluk iddiaları yeniden gündeme geldi. 26 Eylül 1927 tarihli Kongre’de Saime Hanım birliğin yeni başkanı olarak seçildi ve Nezihe Muhiddin, birlikten ihraç edildi.
Sonraki yılları


Valilik ve Türk Kadınlar Birliği tarafından birbiri ardına açılan yolsuzluk, sahtekarlık davalarından 1929 yılındaki Af Kanunu ile kurtulabildi. Kişisel itibarı zedelenen Muhiddin, bir suskunluk dönemine girdi. Evinde yakın dostlarıyla aylık çay toplantıları yapmayı sürdürdü. Geçimini öğretmenlik yaparak, roman yazarak kazandı. 1929'da Gazi Osmanpaşa Erkek Orta Mektebi'ne tayin edildi ve bu okuldan emekliye ayrıldı

5 Aralık 1934 günü Meclis kadınlara seçme ve seçilme hakkını veren kanun değişikliğini kabul edildiğinde Nezihe Muhiddin, seçme ve seçilme hakkının verilmesinden sonra 1935’teki ilk seçimde İstanbul’dan bağımsız aday oldu

1958 yılında İstanbul’da bir akıl hastanesinde hayatı kaybetti.


Eserleri



Şebab-i Tebah (1911)
Benliğim Benimdir (1929)
Türk Kadını (1931)
Güzellik Kraliçesi (1933)
İstanbul'da Bir Landru (1934)
Bozkurt (1934)
Ateş Böcekleri (1936)
Bir Aşk Böyle Bitti (1939)
Avere Kadın (1943)

Bir Yaz Gecesiydi (1943)
Çıngıraklı Yılan (1943)
Çıplak Model (1943)
İzmir Çocuğu (1943)
Kalbim Senindir (1943)
Gene Geleceksin (1944)
Sabah Oluyor (1944)
Sus Kalbim Sus (1944)
Vikipediadan Alıntıdır...

18 Mart 2016 Cuma

EDEBİYAT TARİHİMİZİN KADINLARI-FATMA ALİYE HANIM (ALİYE TOPUZ)

 

Fatma Aliye Hanım Türk edebiyatının ilk kadın romancısı olarak tanınır.

9 Ekim 1862'de İstanbul'da doğdu. Tarihçi Ahmed Cevdet Paşa'nın kızıdır. Fransızca ve Arapça dersleri aldı; matematik, hukuk, Arap tarihi ve felsefesi okudu. 1879'da Faik Paşa ile evlendi.
Edebi yaşantısına 1889'da George Ohnet'in Volonte adlı romanınıMeram adıyla çevirerek başladı. Bu romanı "Bir Hanım" imzasıyla çevirmiştir. Fatma Aliye'nin bu çabası Ahmed Midhat tarafından Tercüman-ı Hakikat gazetesinde övüldü. Daha sonra yapıtlarında "Mütercime-i Meram" takma adını kullandı. 1892 yılında ilk romanı olan Muhadarat'ı yazdı. Bu romanında bir kadının ilk aşkını unutamayacağı inancını çürütmeye çalışır. Romanlarında çoğunlukla duygusal aşk temalarını işler.

1914 yılında yazdığı Ahmed Cevdet Paşa ve Zamanı son yapıtıdır. bu romanında Meşrutiyet sonrası siyasal yaşamı ortaya koymayı amaçlamıştır. Fatma Aliye 13 Temmuz 1936 tarihinde İstanbul'da vefat etti.
Diğer Önemli Yapıtları
Roman: Ref'et (1898), Udi (1899), Enin (1910).
Yaşamöyküsü ve tarih alınındaki yapıtları: Namdaran-ı Zenan-ı İslamıyan (Ünlü İslam Kadınları) (1892), Teracüm-i Ahval-ı Felasife (Felsefecilerin Yaşamları) (1900).
Ayrıca Fatma Aliye üzerine Ahmed Midhat'ın Fatma Aliye Hanım yahud Bir Muharrire-i Osmaniye'nin Neşeti (1893) adlı bir incelemesi vardır.


17 Mart 2016 Perşembe

EDEBİYAT TARİHİMİZİN KADINLARI-HALİDE EDİP ADIVAR

Yeni Bir Yazı Dizisine Başlıyorum...
EDEBİYAT TARİHİMİZİN KADINLARI....
Kadın evlat,kadın eş,kadın anne,kadın herşey...
Bende özellikle edbiyat alanında eserler bırakmış ünlü kadın yazarlarımızı hatırlamak istedim ve de hatırlatmak...İlk Durağımız Halide Edip Adıvar...
Halide Edip Adıvar, çok yönlü kişiliği ile edebiyat dünyamızda yer edinmiştir. Adıvar, öğretmenliğin, müfettişliğin yanı sıra iyi bir hatip olmasıyla da dikkatleri üzerine çekmiştir. Sultan Ahmet Meydanı’nda İzmir’in işgalini protesto mitinginde yaptığı etkili konuşma, Kurtuluş Savaşı’nda önce on başı sonra üst çavuş olarak görev yapması ve siyasetçi kimliği onun çok yönlü kişiliğinin göstergeleridir. Halide Edip Adıvar’ın pek çok kez basılarak okurlarıyla buluşan romanı Sinekli Bakkal’da akıp giden hayat, aynı zamanda dönemin tarihsel olayları ve gerçeklikleriyle de incelikli bir anlatı örgüsü içinde buluşur. Geçmişten gelen kültürel, sanatsal değerler ve geleneksel hayata dair çizgiler kitabın akışında önemli yer tutar. Geçmiş kadar geleceğin, doğu kadar batının pay sahibi olduğu bir bileşeni hedefleyen romanda yazar, batılılaşma serüveninde doğunun yerini araştırır.
İstanbul Üniversitesi'nde edebiyat profesörü olan Halide Edib, İngiliz Filoloji Kürsüsü Başkanlığı yapmış bir akademisyen; 1950'de girdiği TBMM'de ise milletvekilliği yapmış bir siyasetçidir.
 TBMM hükümetinde sağlık bakanı olan Adnan Adıvar'ın eşidir.
Edebi, siyasi ve mücadeleci kimliği ile öne çıkan Halide Edip Adıvar, 1882’de dünyaya geldiği İstanbul’da, 1964’te hayata gözlerini kapamıştır.
Halide Edip Adıvar Eserleri;
Halide Edip Adıvar Romanları : Heyula, Raik’in Annesi, Handan, Yeni Turan, Mev’ut Hüküm, Ateşten Gömlek, Vurun Kahpeye, Zeyno’nun Oğlu, Tatarcık, Yolpalas Cinayeti, Sonsuz Panayır, Akile Hanım Sokağı, Kerim Usta’nın Oğlu, Sevda Sokağı Komedyası, Çare Saz, Hayat Parçaları, Döner Ayna ve Sinekli Bakkal (Sinekli Bakkal Romanını ilk önce ingilizce olarak yazmış daha sonra Türkçeye çevirmiştir...)

Halide Edip Adıvar Öyküleri : Dağa Çıkan Kurt, Kubbede Kalan Hoş Sada ve Harap Mabedler

Halide Edip Adıvar Tiyatro Eserleri : Kenan Çobanları ve Maske ve Ruh

Sinekli Bakkal Özeti

Hikaye, 2. Abdülhamit döneminde, dönemin İstanbul’unun tarihsel ve masalsı dekorunda, Aksaray’ın Sinekli Bakkal Sokağı’nda geçer. Doğu ve batı, geçmiş ve gelecek, gelenek ve modernizm burada kesişir. Dönemin İstanbul dekoruyla bütünleşen romanda ana karakter olan Rabia, doğunun yüzüdür. Hafızdır, mevlidler okuyarak ün kazanmıştır, geleneklerle barışıktır. Ancak Rabia romanda batının yüzü olarak çizilen müzisyen Peregrini’yi sevmekten geri duramayacaktır. Rabia, Peregrini’yi her ne kadar Osman olarak Sinekli Bakkal’a uyarlasa da, Peregrini sanatından vazgeçmeyecek, Rabia’da batının yüzü Peregrini’nin sanatını ayrı bir yere koyacaktır. Yazar, romanda doğu ve batı kültürlerini Rabia ve Peregrini aracılığı ile karşılıklı etkileşimle bütünler. O dönemlerde başlayan doğu batı sentezi oluşturma çabaları romanda da açık bir şekilde hissedilir. Adeta doğunun yada batının eksilmesi, Sinekli Bakkal’ın mutluluk dekorunun bir yanının çökmesine neden olacaktır.

Her şey, mahalle imamının kızı olan Emine’nin, kız Tevfik’e aşık olmasıyla başlar. Tevfik, orta oyunlarında zenne rollerine çıkan sanatkar ruhlu genç bir adamdır. Emine ailesine rağmen kız Tevfik ile evlenir. Başlarda güzel giden evlilik, iki zıt karakterin hayata bakışlarındaki farklılıklar nedeniyle boşanmayla biter. Boşanmadan hemen sonra kız Tevfik Gelibolu’ya sürülür. Emine’nin hamile olduğundansa habersizdir. Boşanma sonrası babasının evine sığınan Emine, kızı Rabia’yı orada dünyaya getirir. Rabia, annesi ve dedesi tarafından sıkı bir dini eğitimden geçirilerek hafız olarak yetiştirilir. Sesi çok güzeldir ve hafızlığıyla, güzel Kur’an okumasıyla ünlenmiştir. Zaptiye nazırı Selim Paşa ve eşinin koruma altına aldıkları Rabia, Mevlevi dervişi Vehbi Dede ve İtalyan müzisyen Peregrini’den dersler alır. Bu arada babasının tekrar mahalleye dönmesi ve dayısından kalan bakkal dükkanını işletmeye başlamasıyla Rabia ile yakınlaşması da başlar. Baba kızın kaderi yıllar sonra Sinekli Bakkal’da kesişmiştir. Selim Paşa her ne kadar Padişah yanlısı ise de oğlu Hilmi, Genç Osmanlılar örgütündendir. Kız Tevfik’te Genç Osmanlılar’ın haberleşme ve belge taşıma işlerini görür. Ancak her ikisininde yakalanması sürgünle bitecek günlerin başlangıcıdır. Selim Paşa’nın, Padişah’ın sürgün kararına göz yummaktan başka yapacağı bir şey yoktur.

Sinekli Bakkal ilk olarak Soytarıyla Kızı adıyla, 1935 yılında Londra’da yayınlanır. Türkçe olarak ise ilk defa haber gazetesinde aynı yıl bölümler halinde yayınlanır. Kitap olarak basılma yılı ise 1936’dır.